Üç yıl kadar önce, Kanal İstanbul üzerine inşa edilmesi planlanan altı köprüden biri olan Sazlıdere'nin temel atma törenine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin bu projeye neden ihtiyaç duyduğunu şu sözlerle açıklamıştı: “Petrolden organik ürüne kadar çok farklı türden yük taşıyan gemilerin kaza yapmaları durumunda denizdeki doğal hayat da çok büyük tehlikeleye giriyor. Karaya çarpmaları halinde kültürel miras zarar görüyor, yıkım ve yangınlarla karşılaşabiliyoruz. Kanal İstanbul projesiyle amacımız her şeyden önce İstanbul Boğazı ve çevresindeki vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Güvenlik altına almak için de bu projeye ihtiyaç vardır.” Erdoğan'ın, yaklaşık 15 milyar dolarlık bir maliyeti olacağından söz ettiği Kanal İstanbul'un altı yıl içinde tamamlanması hedeflenmişti. Üçü gitti geriye kaldı üç. 

***

İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Erdoğan'ın iddia ettiğinin aksine İstanbul Boğazı'ndaki gemi trafiğinin de, son on beş yılda yaşanan kaza sayısının da azaldığına dikkat çekmişti. Bu durumda, boğaza alternatif bir geçiş koridorunun zorunlu hale geldiği yönündeki tespit tartışmalıydı. Kanalla ilgili uluslararası ölçekteki sorun ise Montrö Sözleşmesi'ydi. Türkiye, sözleşmenin ikinci maddesi ve diğer uluslararası kurallara göre gemileri Kanal İstanbul'dan geçişe zorlayamazdı. 126 emekli diplomat ortak bir açıklama yayınladı. Buna göre “Montrö, Türkiye'nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşme” idi ve tartışmaya açılması Türkiye'nin aleyhineydi. Benzer biçimde uyarılarda bulunan 103 emekli amiral de yayınladıkları bildiride, Montrö'nün Türkiye'nin haklarını en iyi şekilde koruyan ve 2. Dünya Savaşı'nda tarafsız kalmasını sağlayan bir anlaşma olması nedeniyle önemini vurgulamıştı. 

***

Bu uyarılar iktidar katında hiç hoş karşılanmadı. Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu amiralleri kastederek, “bunlar zavallıdırlar, milleti bilmezdirler, edepsizdirler, sabrımızı zorlamasınlar” dedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bildiride imzası bulunan amirallerin rütbelerinin sökülmesi gerektiğini, emekli maaşları kesilerek haklarında çok yönlü adli ve idari soruşturma yapılması gerektiğini söyledi. Öyle de oldu, generallerden bazıları gözaltına alındı. Dönemin AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş'a göre bedelini ödemeleri gerekiyordu. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da, “demokrasiye ve millet iradesine saygı duyan herkesi, bu hadsiz bildiri karşısında amasız ve fakatsız tavır almaya” çağırdı. Bunların hepsi, Erdoğan'ın Kanal İstanbul'u 'çılgın proje' olarak duyurduğu 2011'den tam on yıl sonra yaşandı. 2016 yılında Meclis'de kabul edilen torba yasada adı su yolu olarak geçen kanalla ilgili Erdoğan “Kanal İstanbul olacak. Kanal İstanbul'u yapacağız. Kim ne derse desin yapacağız” demişti. İstanbul Boğazı ve çevresindeki vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlamak Erdoğan için işte bu kadar önemliydi. Bir de gemilerin kaza yapınca kirletmesinden endişe edilen Marmara Denizi vardı ki, kendisi müsilaj yüzünden yarı ölü hale geldiğinde, nedenlerinin mecliste araştırılması AKP ve MHP oylarıyla reddedilmişti. 

***

Kanal İstanbul yıllar içinde bilimsel, askeri, diplomatik, siyasi derken her yönden tartışıldı ve söylenenler hep olumsuzdu. Denizin iklim dengesini alt üst edecek dendi. Bölgedeki su havzalarına, tarım alanlarına, Marmara'nın akciğeri ormanlara ciddi anlamda zarar vereceği söylendi. Bölgenin imara açılmasının İstanbul'u daha da plansız ve kaotik bir şehir haline getireceği konusunda uyarılar yapıldı. Nüfus ve bina yoğunluğunun artmasının beklenen depremde can kaybını artıracağı ve hatta kanalın bizzat depremi tetikleyici etkisinin olabileceği konuşuldu, ancak Erdoğan'ın “kim ne derse desin yapacağız” dediği Kanal İstanbul'da yola devam edildi. Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, itiraz dilekçesi vermek için bakanlığa bağlı il müdürlüklerinin önünde uzun kuyruklar oluşturan İstanbullulara rağmen ÇED raporunu onayladı. Yapılan kamuoyu araştırmaları, halkın büyük çoğunluğunun projeyi desteklemediğini gösteriyordu. Kurum'a göre 'Ya Kanal Ya İstanbul' diyenler, Türkiye'nin tüm projelerine itiraz eden takozcu meslek odaları, ülkedeki her hayra fren olmaya çalışan kör muhalefet, millet iradesini yok sayan 126 emekli diplomat ve darbeci 103 emekli amiraldi. 

***

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 'felaket' diye tarif ettiği Kanal İstanbul, eski Bakan Murat Kurum'a göre cumhuriyet tarihinin en muazzam projesiydi. Bugün, AKP'nin İBB adayı olarak İmamoğlu ile yarışıyor. Kendisine yöneltilen Kanal İstanbul sorularına da “İstanbullunun gündeminde olmayan bizim gündemimizde olmayacak dememize rağmen ısrarla, temcit pilavı gibi, Kanal İstanbul da Kanal İstanbul” diyerek cevap veriyor. Vaktiyle milletin onayı olduğunu iddia ettiği projeden bugün seçim çalışmaları çerçevesinde hiç bahsetmiyor. Fikrini değiştirmiş olabilir ama karşı çıkanları kör, takozcu ve  darbeci ilan edişine dair bir öz eleştirisine henüz rastlanmadı. Fikrini değiştirmemiş de olabilir, ki suskunluğu kanalın İstanbullunun talebi olmadığını ispatlar şekilde. 

***

Murat Kurum'un gündeminde olmadığını söylediği Kanal İstanbul projesi, ne var ki AKP İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe'nin açıkladığı ve Birgün muhabiri İsmail Arı'nın CİMER'den aldığı yanıtla belgelendirdiği üzere Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nın gündeminde hayli yer tutuyor. Öyle ki seçime günler kala milyarlarca liralık konut ihaleleri ardı ardına yapılmaya devam ediyor. Murat Kurum, devasa bütçeli kanal projesi yerine depreme dayanıklı binalar talep eden İstanbulluların sesine kulak verip, söylediği gibi Erdoğan'ın isteklerine direnebileceği konusunda seçmeni ikna edebilir mi bilinmez. Ancak zamanında cansiperane şekilde savunduğu, Türkiye'nin özgürlük projesi dediği Kanal İstanbul'u gündeminden çıkarmış olması, insanların da hafızasını aynı hızla sileceği anlamına gelmez.