Yargı basılmamış bir kitabın peşine düştü.

Yargı basılmamış bir kitabın peşine düştü. Savcı istedi mahkeme de izin verdi. Ahmet Şık’ın İmamın Ordusu başlıklı kitap taslağı, kitabevinden, eşinden, dostundan alınıp imha edildi. Dendi ki, “bu kitap değil, kitap kılığına girmiş örgütsel dökümandır. Tehlikelidir, suçtur ve her kim bunu elinde tutarsa suçludur. Kitabı basmak ve satmak isteyen yayınevi, kitapçı ve kırtasiyeler de aklını başına toplasın! Yoksa...”
 
***
 
Toplu yusuf yusuf olma halinin yaratılmak istendiği memlekette, dozu gittikçe artan homurtular yükseldi. Gazeteciler sokaklara döküldü, yayıncılar endişelerini dile getirdi. Tartışma programlarında, saatlerce ifade ögürlüğü üzerine konuşuldu. Mesleğe benim gibi yeni bulaşmış olanlar, çöle düşmüş kutup ayısı sendromuna yakalandı. Gazetecilik, ailelerin çocukları için tehlikeli bulduğu meslekler arasında nükleer santral teknistenliğinin önüne geçti. “Çocuğunuz ne iş yapıyor? Gazeteci. Vah vah... Düşünmese bari...”
 
***
 
Memleketten yükselen ‘bu kadar da olmaz ama’ bulutu Avrupa semalarına ulaştığında, kınamalara AB standartı eklendi. “Kaygılıyız” dediler. Aramıza girmek istiyorsanız, bizim için ifade özgürlüğü, medya ve basın özgürlüğünün çok önemli olduğunu bilmelisiniz. Bizim demokrasiden anladığımız şey budur, dediler. Demokrasinin ilerisinden ve özgürlüklerin en genişinden yana olduğunu her fırsatta dile getiren Başbakanımız bu uyarılarla ilgili olarak “AB’nin dediklerini dinleriz ama her ülkenin kendine has şartları olduğunu da biliriz” dedi. Ah o, hak ve özgürlüklerin önünden bir türlü çekilmeyen özel şartlar! Çok tanıdık değil mi?
 
***
 
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, yaşananları ‘şok edici’ olarak niteleyip gazeteciler üzerinde kabul edilemez bir baskı oluşturulduğunu açıkladı. Avrupa Türk Gazeteciler Birliği, Alman Gazeteciler Birliği ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu ortak bir açıklama yayınlayarak, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü konusunda kaygılı olduklarını; Türkiye’nin, hükümetin iddia ettiği gibi basın özgürlüğünün ileri derecede gelişmiş olduğu bir ülke değil, aksine tehlikede olduğu bir ülke olduğunu söylediler. Amerika, geçen yıl Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde dağıtılan Erdoğan’ın karikatürlerinin izini süren Trabzon Savcılığı’nın teknik yardım talebini reddetti. Neden olarak da şu gerekçeyi sundular: Fikir özgürlüğü ülkemizde ‘asli haklardan’ biridir. Size yardım edersek, bu hakkı ihlal etmiş oluruz. Üzgünüz!”
 
***
 
İfade özgürlüğüyle ilgili içte ve dışta hakim olan endişe bulutunun ağırlaştırdığı hava, bu hafta verilen bir kararla nihayet dağıldı. Böylece herkes, bu ülkede ifadenin özgür olma koşullarından haberdar olup derin bir nefes aldı. Hatırlayacaksınız, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Çeker, ‘dekolte giyinen kadınların tecavüze uğramalarının da sürpriz olmayacağı’nı söylemiş ve kamuoyunda yarattığı infial sonucunda YÖK, konuyla ilgili inceleme başlatmıştı.
 
***
 
İncelemesini bu hafta tamamlayan YÖK, Çeker’in açıklamalarını ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirdi ve ‘herhangi bir suç unsuru bulunmadığı’ gerekçesiyle hakkında soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Biz de, Türkiye’de ifadenin hangi durumlarda özgür olabileceğini anlamış olduk. Şimdi sırada, bunu Avrupa’ya anlatmak var. Kolaylıklar dilerim sayın Egemen Bağış. Başarılar Türkiye.