Uzattığım elimi tutar mıydınız?
Filiz Yavuz, Nar Düşleri, İzan Yayıncılık, 2023

Özlem ŞAHİN GÜNGÖR

Filiz Yavuz bu kısacık kitabına, çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane misali, eserin hacmiyle kıyaslanamayacak zenginlikte duyguyu ve düşünceyi sığdırma başarısını gösteriyor. Karşımıza asla olduğu gibi çıkmayan sarsıcı gerçeklere dair yazarın heybesinde biriktirdiği ne varsa boşalıyor önümüze. O heybe ki adeta içindeki tanelerin eriştiği olgunluğu, kabuğunda saklamaya gücü yetmediği için çatlayıp açığa çıkaran bir nar misali bereketini okuyucuya sunuyor.

Kendini yaşamdaki iyilikler ve kötülükler ile doğrular ve yanlışlar üzerine düşünmeye ve düşündürmeye adamış bir felsefe öğretmeni olan yazar, hem kuruluşundan bu yana parçası olduğu eğitim emekçilerinin kolektif mücadele sürecinde benimsediği doğruları hem de felsefenin kendisine kazandırdığı sorgulayıcı ilkeleri, okuyucularıyla paylaşıyor.

Bugüne dek yeryüzünün bu talihsiz coğrafyasında yaşanmış savaşlar, felaketler, kayıplar, yaslar, acılar ile direnişler, umutlar, düşler, kol kola çıkıyor karşımıza bu kitapta. Yazarın yaşanmışlıklara yaptığı yergiler ve övgüler, her bir anlatıda yanına almaktan, kendileriyle sohbet etmekten, zaman zaman düşüncelerine itiraz etmekten geri durmadığı düşünürler, yazarlar, şairler, müzisyenler ile zenginleşiyor. Kalbe mektup yazılamayacağından dem vuran Didem Madak'a itiraz ederken yazar; "Sizin istediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa kendi istediğim gibi konuşup ölmeyi yeğlerim" diyen Sokrates ile "Göğe uzanan alevler, aydınlık ile karanlık arasındaki kavganın yüzyıllar boyunca devam edeceğinin habercisiydi" diyen Bruno'yu konuşturuyor.

Çocuklar; ürkek, savunmasız ve aydınlık bakışlı çocuklar ve özgürlüğe doğru kanat açan kuşlar, yazar için umudun ve düşlerin simgesi olarak beliriyor yapıtta. "Gözlerine gölge düşürmeden anlatın" çocuklara masallarınızı, diyerek uyarıyor yetişkinleri. "Tel örgüler söküldü, kurşunlar toprağa gömüldü, ağıtlar bitti, yağmur dindi, bakın güneş size gökkuşağını getirdi" sözleriyle de masala çağırıyor çocukları. "Kırlangıçlar, sıcak iklimleri severmiş sevmesine ama tüylerinden çok yüreklerinin ısınmasını isterlermiş. Ne zaman ki yürek yüreğe değer; o zaman nefes aldıklarını hissederlermiş. Bu yüzdendir ki her insanın yüreğine bir kırlangıç tünermiş. Kırlangıçlar kanat açıp gittikleri her yerde, herkesin derdinden bir pay alıp kanatlarına yüklerlermiş" diyerek insanları dayanışmaya davet ediyor Filiz Yavuz.

Sabretmek, dayanışmayı örmek, direnmek, baş kaldırmak ve özgürleşmek… Bir bakıyorsunuz yazar, bütün bu iyiliklerin ve doğruların gerçekleşmemiş olmasından duyduğu hayal kırıklığını "ruhları yoksullaştıran zamana" yöneltiyor. Bir bakıyorsunuz, insanlık tarihinin binlerce yıldır biriktirdiği çığlığın zaman içinde yitip gitmiş olmasına duyulan bu öfke, yerini, Sokrates'i, Hypetya'yı, Viktor Jara'yı, Hasan Hüseyin'i Nâzım Hikmet'i selamlayan bir bilgeliğe bırakıyor. O kadar ki, Filiz Yavuz'un, düşünce dünyasının büyük isimleri ile konuştuğuna, onları birbirleri ile konuşturduğuna ve her birini Viktor Jara'nın türküsüne eşlik etmeye çağırdığına tanık oluyorsunuz. "Uykunun içinde bir düş mü, yoksa düşün içinde bir düş mü, idi gördüğüm bilmiyorum; ama felsefe ile uyanmanın, bilimle aydınlanmanın, sanatla erdemli olmanın, düşleri gerçeğe dönüştürmenin tek yolu olduğunu, bu yeryüzünde yarının şarkılarını söyleyebilmenin bu yoldan geçtiğini biliyorum. Ne uykunun içinde bir düş ne de düşün içinde bir uyku; bu yeryüzünün şarkılarını söyleyenlerin sesi olmalı." Yazarın bu şekilde bitirdiği anlatısı, belki farklı dönemlerde yaşanmış ama aynı can sıkıcı benzerlikte olan dogmalarla mücadele etmiş düşünürlerin, sanatçıların ve eylemcilerin yoldaşlıklarını gösteriyor. Ve felsefe derslerinde okutulması gerekiyor.

Kitapta yer alan anlatılara bir bütün olarak baktığımızda, dönemin birbirine dolanmış sorunlar yumağındaki düğümleri sabırla çözmeye kararlı bir kadın duyarlılığı ile karşılaşmak hiç şaşırtmıyor. "Çoğu kadının düşlerini susturmak zorunda kaldıkları bu dünyada" sesini yükseltiyor; bir yerde okuryazar olmayan bir annenin, çocuklarının ödevlerini her gün ısrarla kontrol etmesindeki dirayeti paylaşırken başka bir yerde dağın, taşın, kuşun, insanın hiç bitmeyen, duymadığımız, görmediğimiz hikâyelerini dinlemek gerektiğini hatırlatıyor Filiz Yavuz.

"Sözü olup da susturulan, öfkeli gözlerinizle yakamadığınız cadıları ararken gecenin karanlığında, göğü uyandıran bir güvercinim. Barışa, sevgiye, dostluğa, paylaşmaya olan inancımla uzattığım elimi tutar mıydınız?" diyor yazar. Eli uzanmayanlar varsın okumasın bu kitabı!