Bugün dünyanın her köşesinde feminist hareketler güçlü bir şekilde mücadeleye devam etse de belki de en büyük tehlike görüş ve farklılıkların kapitalizm tarafından bilinçli, sistematik bir şekilde yine feminizme karşı kullanılması. Oysaki herkes için özgürlük, her alanda eşitlik sağlanmadığı sürece vazgeçmemek gerekir.

Feminizm, beden ve iktidar

İlke KAMAR

Ortaya çıkışından itibaren feminizmin, sürekli evrilişine tanık oluyoruz. Tarih boyunca kadınların özgürlük alanı için mücadele eden bu akım, farklı dalgalar halinde ilerledi. Oy, eğitim ve mülkiyet hakkı arayışı, kamusal alanda yer alma mücadelesi ‘birinci dalga’ feminizmin en çok üzerinde durduğu konulardı. 1950’lerde Simone de Beauvoir’ın İkinci Cins kitabında ele aldığı ‘Kadın doğulmaz, kadın olunur’ fikri ise iki cins arasındaki tahakküm ilişkisine işaret ederek cinsiyetin toplumsal, tarihsel olduğu görüşüyle ‘ikinci dalga’ feminizmin mücadele alanını genişletti.

Günümüzde neyin feminist mesele sayıldığına dair gelişimini sürdüren hareket postyapısalcı, psikanalitik, Marksist, fenomonolojik, epistemolojik okumalarla pek çok sorunu ele alıyor. Özellikle üçüncü dalga feminizmin sınıf, ırk, cinsel yönelim, etnik köken, eğitim, yaş, gibi farkların yarattığı ikilemlere karşı öneriler getirmeyi hedeflediği kuramsal çabalar söz konusu. Toplumsal cinsiyetin kavranışında dışlayıcı süreçler ve farka dayanan tahakküm ilişkilerinin eleştirel bir sorgusunu da içeriyor bu yaklaşımlar. Tüm bunların dışında yeni feminist dalga, kimlik siyaseti ile sınıf siyaseti arasındaki karşıtlığa dikkat çekerek talepleri buluşturmaya da çabalıyor. Ayrıca gey, trans, kuir gibi kimliklerle; ırk, sınıf, köken ve yaş temelli bölünmenin önüne geçmeyi hedefleyen politik disipliner imkânları yeniden tanımlama girişimleri gün geçtikçe daha görünür hale geliyor. Beden üzerindeki şiddet biçimlerine, normatif ideolojinin zorunlu kıldığı cinsiyet inşasına ve ırkçılığa karşı bir yaşam biçimi sunan düşünürlerin çalışmaları da feminist teorinin önemli bir alanında yer alıyor.

BEDEN, IRK VE GÜÇ İLİŞKİLERİ

Mesela Angela Davis ırkçılık-karşıtı, radikal feminizmi geliştirmeye teşvik ettiği “Kadınlar, Irk ve Sınıf’ta, 19. yüzyıla uzanan özgürleşme mücadelesinin teori ve pratiğini görmememizi sağlarken feminist hareketin ırk ve sınıfla ilgili boşluklarını eleştirel olarak yeniden ele alıyor. Bu çalışma yakın tarihli olmasa da yeni ırkçı yapılarla karşılaşmamız nedeniyle güncelliğini koruyor demek mümkün.

Davis, ABD’de beyaz olmayan, işçi kadınların deneyimlerini, ırkçılık karşıtı siyah özgürleşme mücadelelerini önemle vurgularken, köleliğe zorlanan siyahilerin emek değerinin yok edilerek sermayenin kârını artırmadaki rollerini de aktarıyor. Aynı zamanda ABD feminist hareketinin eleştirel analiziyle iktidarın kurucu etkisinin nasıl işlediğini de gösteriyor bize. Bununla birlikte oy hakkı arayışından, kürtaja, sağlıktan, barınmaya, cinsel istismar, cinsel şiddete uzanan siyah kadınların deneyimlerini ortaya koyma amacı taşıyor. Ve bir grup liberal beyaz üstünlükçü orta sınıf feminist anlayışın toplumsal cinsiyeti ırktan ve sınıftan soyutlamadaki ısrarına karşı kadın özgürlük hareketinde ırksal birleşimin önemine dikkat çekiyor Kadınlar, Irk ve Sınıf ”ta.

KADINLAR, IRK VE SINIF

Angela Y. Davis

Çeviren: Selda Arıt

Heretik Yayınları, 2019

ORTAK KİMLİĞİN DENEYİMİN ÖNEMİ

Silvia Federici’nin Tenin Sınırlarının Ötesine çalışması ise patriarkal ve kapitalist iktidara karşı toplumsal mücadeleler üzerine yoğunlaşarak, kapitalizmin kadınların bedeni üzerindeki yaptırımını tarihsel olarak ele alıyor. Kadınlar dışında çocuklar, köleler, hayvanlar, ücretli/ücretsiz işçileri de kapsayan sömürü biçimlerini konu ediniyor bu metinde. Kitap aynı zamanda teknolojideki ve tıptaki ilerlemenin bedenlerimiz üzerindeki etkisini de tartışıyor. Feminist teorinin ve politikanın başvurduğu cinsellik, ev emeği, ev işi ücreti, kürtaj hakkı, doğum kontrol yöntemleri, şiddete maruz kalan kadınlar için sığınma evleri gibi konular dışında trans, kuir, çocuk, hayvan, yerli halk ve gey hakları üzerinde de duruyor.

Kitapta bedeni inşa eden güç ilişkileriyle ilgili pek çok başlık var. Onlardan en dikkat çekenlerden biri ‘vekil annelik’ üzerine. Bu bölümde yeni üreme teknolojileriyle vekil anneliğin örgütlenmesi ve meşrulaştırılmasını irdeleyerek kapitalizmin tahakküm stratejilerinden bir diğeri olduğunu öne sürüyor. Bir diğer dikkat çeken bölüm, seks işçiliğle ilgili feminist tartışmalar. Bu bölümde seks işçiliğini ele alarak kadınların geçim parasını denkleştirmek, eğitim ya da sağlık ödemelerini yapmalarının bir aracı olduğunu vurguluyor ve feminist hareketin yapması gereken şeyin seks işçiliğini ahlakçı söylemden çıkarıp, kadınlara karşı tüm sömürü biçimlerini ortadan kaldırmanın hedeflenmesi gerektiği. Federici bu çalışmasında bedeni öncelese de mücadelede ortak bir kimliğin/deneyimin önemini vurguluyor.

TENİN SINIRLARININ ÖTESİNE

Silvia Federici

Çeviren: Bilge Tanrısever

Otonom Yayıncılık, 2020

KISITLAYICI NORMATİFLİK

Judith Butler ise bilindiği gibi Cinsiyet Belası’nda iktidarın cinsiyet üzerindeki işleyişini ve cinsiyetçi kategorileştirme biçimlerini sorguladı. Toplumsal cinsiyet ilişkilerinden hareket eden normun heteroseksüel ikililiği içerdiği tespitiyle biyolojik cinsiyet, toplumsal cinsiyet ayrımına dikkat çekti. Bunu takip eden Bela Bedenler’de ise iktidarın cinsiyet ve cinsellik kavramları üzerindeki işleyişini irdeleyerek bedenin maddeselliği sorunsalıyla toplumsal cinsiyetin performatifliği arasındaki bağı sorguluyordu. Çöz(ül)en Cinsiyet’te de kadınlar için iyi hayat nedir sorusundan yola çıkarak tutarlı bir toplumsal cinsiyet ne ölçüde yaşanılır bir hayatı temsil etmektedir konusuna odaklanıyor. Toplumsal cinsiyetli hayata ilişkin kısıtlayıcı normatif kavrayışları dağıtmanın/çözmenin / sökmenin ne anlama gelebileceği sorusuna cevap arıyor bu çalışmasında. “Belli bir toplumsal cinsiyet olduğumda yine insanlığın bir parçası olarak görülebilecek miyim? Beni de kapsamı içine alacak şekilde genişleyecek mi insan?” sorusu da kitabın temel meselelerinden biri. Dahası şiddet biçimlerini gerçekliği yöneten normlarla inceleyerek olası bir bağımsız beden tahayyülünde heteroseksüelleştirici yasanın bağlayıcı iktidarını ifşa ettiğini söylemek mümkün. Çöz(ül)en Cinsiyet, kuraldışı toplumsal cinsiyet düzenleyici normlar çerçevesinde interseks ameliyatları, transgender/interseks politikaları, beden uyum operasyonları, toplumsal cinsiyet kavramı, ötekilik, adalet, arzu ve tanınma, LGBTİ+/feminist hareketler gibi başlıklarla temsil eşitliğine işaret ediyor.

Tüm teorilerde görüldüğü gibi feminizm tartışmaya, dönüşmeye açık bir olgu. Bu durum sokakta da benzer bir yapıda karşımıza çıkıyor. Bugün dünyanın her köşesinde feminist hareketler güçlü bir şekilde mücadeleye devam etse de belki de en büyük tehlike görüş ve farklılıkların kapitalizm tarafından bilinçli, sistematik bir şekilde yine feminizme karşı kullanılması. Oysaki herkes için özgürlük, her alanda eşitlik sağlanmadığı sürece vazgeçmemek gerekir.

ÇÖZ(ÜL)EN CİNSİYET

Judith Butler

Çeviren: Barış Engin Aksoy

Monokl Yayınları, 2020