Eğer demokrasiyle seçim yapma kabiliyeti arasında doğru orantı olsaydı, Türkiye dünyanın en demokratik ülkeleri arasında ilk sırada yer alırdı.

Son büyük seçimlerin üzerinden bir yıl geçmedi. Yine çok önemli bir seçim için 31 Mart Pazar günü sandığa gideceğiz.

Yerel seçimler 81 şehirde yapılacak ama merkezinde İstanbul var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin devasa bütçeli bir kurum olması iktidarı yakından ilgilendiriyor. Bedrettin Dalan ve Nurettin Sözen’den sonra İstanbul’un üçüncü “yaşayan efsane” belediye başkanı olan Tayyip Erdoğan İstanbul’a özel bir önem veriyor.

∗∗∗

Bir önceki (31 Mart 2019) seçimde “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” gibi veciz bir tespit yapmıştı. AKP İstanbul’u kaybetti ama Türkiye’yi elinde tuttu! Yine o seçimde, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sait Hüseyin Halit es-Sisi’yi gıyabında CHP adayı olarak seçmenlere takdim etmişti:

-Şuna karar vereceksiniz, bu seçimi Binali Bey mi kazanacak Sisi mi?

AKP adayı Binali Yıldırım kazanmadı. Ama Sisi de kazanmadı. Çünkü zaten General Sisi İstanbul seçiminde aday olmamıştı. Ayrıca yabancı bir devlet başkanının İstanbul Belediye Başkanı seçilmesi de Anayasal ve yasal olarak mümkün değildi.

İstanbullular Cumhurbaşkanına inanmayıp diğer adaya oy verdiler:

Sandıktan Ekrem İmamoğlu çıktı!

Erdoğan “bu sayılmaz” dedi. İstanbul bir daha seçime gitti. Seçmenler yine “Ekrem İmamoğlu” dedi. CHP adayı 800 bin oy fark attı!

∗∗∗

Aradan beş yıl geçti. Binali Yıldırım siyasi hayatını tamamladığı için Tayyip Bey bu sefer genç bir adayla İstanbulluların karşısına çıktı: Murat Kurum!

Fakat şu var ki Kurum, Ekrem İmamoğlu ile aynı sıklette değildi. Erdoğan her daim “Başpehlivanlığa” güreşen bir siyasetçi oldu. İmamoğlu da öyle… Ortak noktaları ikisinin de 70 bandında olması… Tayyip Erdoğan 70 yaşında, Ekrem İmamoğlu 1970 doğumlu!

Murat Kurum daha çok genç. İki başpehlivan arasında biraz ezildi. Sanki erken başpehlivanlığa soyunmuştu. Arada büyük deste var, büyük orta var, başaltı var. Ondan sonra başa güreşmek mümkün!

Ama kendisini takdir etmek gerekiyor. İstanbul’u tanımak konusunda bir hayli mesafe kat etti. Mesela İstanbul’da hangi çekmecenin büyük, hangi çekmecenin küçük olduğunu artık biliyor. Eski İstanbul Valisi’nin yaptığını yapmıyor. Üsküdarlılara “Üskardalılar” demiyor! Bu da bir başarı elbette…

∗∗∗

Seçim propaganda dönemi de çok “nezih” geçti denebilir… Özellikle iktidar partisi, kullandığı dil, hitabet, rekabete saygı ve eşitlik bakımından 10 üzerinden 10 alabilir.

Tarafsızlık, hükümette bulunmanın avantajlarıyla devlet olanaklarını seferber etme konuları da her türlü takdirin üzerinde olduğu aşikârdır…

Tam bir dostluk yarışı şeklinde geçti kampanya dönemi…

Ekrem İmamoğlu seçimden bir gün önce iktidarın yaydığı dostane havaya karşılık “31 Mart’ta seçimi kazandığımda” diyerek şu sözü vermelidir:

-İstanbul’u Murat Kurum ile birlikte yöneteceğim!

-Nasıl?

-Her 23 Nisan’da İBB Başkanı koltuğumu sevgili Murat’a vereceğim!

Sekiz kilometreyi sekiz adımda geçen Kurum, beş yılda beş kere İBB başkanı olmak suretiyle beş yıl görev yaptığı hissiyatını yaşayabilir.

Bu şekilde ne olur ki derseniz cevabı basit:

-Ekrem İmamoğlu’na Kurum’sal katkı!