Hazine ve Maliye Bakanı sıfatı yanında “Damat” olarak da anılan Berat Albayrak, sıklıkla, uzun canlı yayınlarla kamuoyunun karşısına çıkıyor. Hem ucuz patlıcan kuyruğundaki vatandaşları hem de milyon dolarlık işlere imza atan iş insanlarını biraz rahatlatacak birisi varsa, o da Albayrak! O yüzden; “şunu yaptık, bunu yapıyoruz, onu yapacağız; iyi oldu, daha iyi olacak” mesajları veriyor […]

Hazine ve Maliye Bakanı sıfatı yanında “Damat” olarak da anılan Berat Albayrak, sıklıkla, uzun canlı yayınlarla kamuoyunun karşısına çıkıyor.

Hem ucuz patlıcan kuyruğundaki vatandaşları hem de milyon dolarlık işlere imza atan iş insanlarını biraz rahatlatacak birisi varsa, o da Albayrak! O yüzden; “şunu yaptık, bunu yapıyoruz, onu yapacağız; iyi oldu, daha iyi olacak” mesajları veriyor ve her mesaj öncesi de “Burası çok önemli” diye uyarıyor.    

Geçen gün, “Türkiye – AB Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog Toplantısı” çerçevesinde, Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Jyrki Katainen’le gerçekleştirdiği ortak basın toplantısında; Katainen, öyle “Burası çok önemli” falan diye uyarmadan, bodoslama daldı:

“Bazı AB gazetecilerinin bu basın toplantısına girmelerine müsaade edilmediğini duydum. … Türkiye’deki yetkililerden bu konuda bir düzeltme yapılmasını rica ediyorum. Gelecek için de bu konuyla ilgili adım atılmasını bekliyoruz… basın özgürlüğü dünyanın her yerinde temel bir haktır.”

Önce duymazdan gelip geçiştirmeyi deneyen Albayrak, aynı konu bir gazetecinin sorusuyla tekrar gündeme gelince; her ülkenin akreditasyon kuralları olduğunu, Avrupa’da, Beyaz Saray’da bile bu işlerin böyle yürüdüğünü söyleyip; “İşte (akreditasyonu) yenilenenlerin bir kısmı burada rahat rahat özgürce soru soruyorlar. Bir kısmının da yenilenmemiş. Seneye belki yenilenebilir tekrar, ya da yenilenmez,” diyerek soruyu savuşturdu.

Şimdi, burası çok önemli!

Bu basın özgürlüğü meselesi, ucu yabancı gazetecilerin akreditasyonuna, akreditasyonlar da “belki yenilenebilir ya da yenilenmez” noktasına geldiğinden beri iktidarın başını ağrıtan bir konuya dönüştü. Önümüzdeki günlerde, iktidarını pekiştirmesinde Batı’nın ve AB’nin desteğinin önemli rolü olan AKP’nin bu baş ağrısı daha da şiddetlenecek.

Katainen’in; misafir olduğu bir yerde, ev sahibinin gözünün içine bakarak; ev sahibini demokrasi, özgürlükler, basın ve ifade özgürlüğü açısından özürlü ilan etmesi ve bu alanlarda ilerleme olmadan başka alanlarda da pek ilerleme olamayacağını söylemesi, Albayrak’ın sırtından soğuk terler akıttı mı bilmiyorum, ama bu memleketin bir evladı olarak beni utandırdı!  

O AB ki, iktidarının ilk yıllarında AKP’yi, tam da bu alanlarda yaptıklarını sayarak övgülere boğuyordu.

Doktora tezini, AKP’li yıllarda medyanın dönüşümü üzerine yazan Dr. Vahdet Mesut Ayan, AKP’nin siyasi serüveni; 2002-2008, 2008-2013 ve 2013-2018 olarak üç dönemde irdelerken; medya ile ilişkisini de; Fethetme, Zapt etme ve Teşkil etme olarak üç kavramla tanımlıyor.

TMSF’nin başrol oynadığı Fethetme dönemi, ana akım medyayı kurumsal yapısını pek değiştirmeden, yazar ve yöneticilerini medya sahibine değiştirterek, hiç olmazsa sessiz bıraktığı dönemdir. Böylece kıvama getirilen medyanın içine kendi organik aydınlarını da yerleştirerek iktidarını pekiştirdiği hale zapt etme, medya sahipliğinin bütünüyle iktidara yakın sermaye gruplarının eline verilmesine de teşkil etme demektedir.

AKP’nin her üç döneminde medya ile ilişkilerini belirleyen bu üç tarz bir arada da görülebilmiştir. Bütünüyle kontrol anlamına gelen teşkil etme aşaması ise, aslında medyanın etkisinin azalmaya başladığı, mutlak kontrole karşın sıkıntıların yaşanmaya başladığı dönemdir.

Burası çok önemli!

Fethedip, zapt edip, teşkil ederek yüzde yüz kontrol etmeye başladığınız medya, size zarar da vermeye başlıyor. Misafir Katainen’in ev sahibinin yüzüne karşı söyledikleri bunun en çarpıcı kanıtı oldu!