BirGün'ün dünkü manşetini ikili bir amaçla attık. Hem bir haber; uyarı niteliğinde bir haber vermek istiyorduk...

BirGün'ün dünkü manşetini ikili bir amaçla attık. Hem bir haber; uyarı niteliğinde bir haber vermek istiyorduk...

Yani bir işaret fişeği atmak ki, bu savaş karartması, şu son hartalarda yine iyice koyulaşan savaş karanlığı bir an için aydınlansın... ve üzerimize çöken, çökertilen bu karanlıkta egemen sınıflar ve (en genişi de ordu olan) statü grupları (bu kez de ve bir kez daha) AKP eliyle neler yapıyorlar, hangi halk düşmanı yasaları çıkarıyorlar, sömürü çarkına nerelerden su taşıyorlar görünsün...

Bir an için suçüstü olsunlar yani...

Hem de bu bir anlık aydınlıkta görünenlerin bilgisiyle Sol önüne yeni görevler koysun, daha doğrusu eski her zamanki görevlerinden birini hatırlasın... unutmasın bu hay huyun içinde.

Ve bu görevlerini yerine getirirken de, belli dönemlerde Sol'un, devrimcilerin acil ve asli işlevlerinden olmuş bir işlevi, bir işlevini görmek için harekete geçsin...

İstiyorduk.

Yani muradımız şuydu ki, şudur ki: Sol, egemen sınıfların bu savaş, Türkiye'deki bu savaş ortamından nasıl yarar sağladığını, savaşın Türkiye toplumsal formasyonundaki egemen sınıf ve statü grupları arasında bir pastanın, sömürü ve iktidar pastasının paylaşımından, bir paylaşım kavga ve uzlaşımından başka bir şey olmadığını ortaya koysun öncelikle.

Çünkü Sol bunu; bu militarist kapitalizmi deşifre etme, bu savaş karartmasında ülkeyi talan eden yağmacı muktedirleri suçüstü yakalama işini inatla ve uzun soluklu kampanyalarla yaparsa, bir başka önemli gayeye de hizmet edecektir bir yandan da: Geniş kesimlerin yeniden rasyonel bir zemine çekilmesi, yani halkın akıl sağlığının korunması.

Evet, bu savaş çığlıkları, bu tamtamlar Türkiye ölçeğinde başlamış, başlatılmış Türkiye ölçeğindeki bir ateş dansını bir aşamadan sonra otomatik tekrarlara, bir trans haline dönüştürmekte ve bir delilik hali, bir kasılma ve çözülme hali gündelik hayatını iyi kötü sürdürmekten ve bunu yaparken de (bilinçli olarak) birilerine zarar vermekten imtina eden geniş kesimlerin yaygın davranış biçimi olmaktadır.

Söylemesi bile insanı korkutuyor ama dün sokakta selamlaşmış insanların bugün birbirlerinin boğazına sarılma ihtimali artmıştır artık.

Sol, bu toplumsal delilik halinin önüne yürürlükteki neoliberalist programı yeniden ve yeniden hedef göstererek; bu programın yol açtığı kısa ve uzun vadeli zarar ve yıkımlara her defasında, bu programın her saman altından yürütülüşünde işaret ederek geçebilir ancak.

Çünkü ancak gündelik hayat ve gündelik hayatın sorumlulukları hatırlandıkça ve yerine getirildikçe akıl ile delilik arasındaki mesafe açılır.

Bir insanı deliliğin kapısından ancak gündelik hayatın ve gündelik hayatın sorumluluklarının hatırlanması döndürür.

Tabii ki Sol bütün bu süreçte milliyetçilik, ırkçılık, şovenizm karşıtı sloganlarla topluma seslenecek, antifaşist ve antimilitarist kampanyalarla savaş politikalarının irrasyonalizmini geniş kesimlere anlatmaya, barış hareketinin taleplerini yaygınlaştırmanın zeminlerini oluşturmaya çalışacaktır.

Ama maalesef bu türden bir kampanyanın sesinin geniş kesimlerce duyulması, geniş kesimlerde yankı bulması şu günlerin şartlarında biraz, biraz değil epey zorlaşmıştır.

Korku değil sözünü ettiğim. Faşistlerin provokasyonlarından, linç girişimlerinden, polisin saldırısından filan söz etmiyorum yani.

Bunların üstesinden geliriz biz bir şekilde.

Sözünü ettiğim başka bir şey, başka bir faktör, geniş kesimlerce duyulmamızı, duyulsak da algılanmamızı engelleyen, hadi en azından zorlaştıran.

Bugünlerin gürültüsü ve bu gürültünün çekirdeğindeki irrasyonalizm, akıldışılık öyle yoğunlaşmıştır ki artık, bir süre sonra bizim sloganlarımızın da, bizim savaş karşıtı sloganlarımızın da aynı gürültüye karışıp aynı gürültünün bir parçası olma tehlikesi baş göstermiştir sonunda.

Çünkü eğer delirmek aynı zamanda zihinsel bir dağılma, parçalanma hali ise bizim bu savaş karşıtı sloganlarımız da artık bir bütünsellik halinde algılanmayacak, parçalanarak içinden bu savaş ortamının hararetinin artmasına yarayacak öğeler alınacak, genel savaş ideolojisine eklemlenecektir.

Hem de kimsenin özel bir çabasına ihtiyaç olmadan.

Ki olursa da zaten...

Kışkırtıcı; devlete ve egemen sınıflara ilişik medya bu işlerin erbabıdır, erbabı olmuştur nicedir...

Evet, bugünden tezi yok, utanmadan, çekinmeden, yeri mi, zamanı şimdi diyenlere aldırmadan su zammını, elektrik zammını protesto etmek için sokaklara dökülelim.

"Madem öyle, gel böyle" diyelim oligarşiye yani bir şekilde...

Üstelik bu karanlıkta, bu savaş karanlığında, faşizmin kirinin pasının geniş kesimlere iyice bulaştığı bir dönemde; yıkanmayı, arınmayı sağlamakla kalmayıp sembolize de eden suya, aydınlığı çağrıştıran elektriğe yapılan zamları protesto etmek cuk oturacaktır.

Başka başka çağrışımlara yol açacak; yeni kampanyalara geçmek, bir yerden başka bir yere geçmek için uygun bir söylemler dizisi oluşturacaktır.