Bundan yirmi sene önce Doğu ve Batı Almanya'nın birleştirilmesi kararı alındığında Alman komünistler bu birleşmeye karşı çıkmıştı.

Bundan yirmi sene önce Doğu ve Batı Almanya'nın birleştirilmesi kararı alındığında Alman komünistler bu birleşmeye karşı çıkmıştı. Birleşmeye karşı çıkan sadece komünistler değildi. Günter Grass gibi Nobel ödüllü entelektüel solcu aydınlar da birleşmeye karşı çıkıyordu.

Hatta dönemin önemli partilerinden Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) anlaşmaya karşı eylemler düzenlemişti. Hem duvar yıkılırken hem de bir yıl sonraki birleşme gerçekleşirken birçok komünist birlik karşıtı eylem düzenlemişti.

Hem komünistlerin hem de aydınların tezi şuydu: Birleşme aslında Doğu’nun Batı tarafından “devralınışı”dır. Birleşme ile doğu batı tarafından yutulacak. Birleşme gerçekleşirse, doğunun o güne kadar yarattığı değerler, fabrikalar, işletmeler Batının büyük sermayesi tarafından kapışılacak. Bu nedenle birleşme aceleye getirilmemeliydi. Aç gözlü kapitalist tüccarlara karşı uyanık olunmalıydı.

Çağının tanığı aydınlar ve komünistler bu itirazlarını dile getirirken, adeta linçe uğradılar. "Geri kafalı" olmakla, çağın gerisinde düşmekle suçlandılar. Neo-liberallere ve sağcı kesimlere göre "birlik" istemeyen bu çevreler haindi ve Almanya'nın iyiliğini istemiyorlardı.

Dönem neo-liberal ideolojinin at başı gittiği, liberal felsefenin mutlak zaferini ilan etmeye hazırlandığı yıllardı. Neo-liberal ideologlar kara propagandaları ile Alman halkının önemli bir kesimini yanlarına çekmeyi başardı. Duvarın yıkılması ve sonrasında gelen birleşme büyük bir coşku ile karşılandı. Halk kendilerine "refah" getirecek olan batıya hücum etti.

Çok değil aradan geçen yirmi yılda zaman solcuları haklı çıkardı. Kısa bir süre içinde batının aç güzlü sermayesi doğuyu adeta yuttu. İliklerine kadar sömürüldü. Ve birleşme vaat edilen refah ve mutluluğu getirmedi. Neo-liberal politikalar tüm vaatlerine rağmen 20 yılda ne doğu ne de batıdakilere vaat edilen "cenneti" sunabildi.

Almanlar bugünlerde iki Almanya'nın birleşmesinin yirminci yılını kutlamaya hazırlanıyor. 3 Ekim'deki kutlamalar öncesinde yapılan kamuoyu araştırmaları birleşmenin heyecanının söndüğünü, halkın her geçen gün daha da fazla "eski"yi özlediğini ortaya çıkardı.

Tüm eksikliğine ve hatalarına rağmen sosyalizme olan özlem ise giderek büyüyor. Batının ve kapitalist sistemin kendilerine vaat ettiği cenneti bulamayan Almanlar eskiyi arar oldu.  Araştırmalar duvarı isteyen Almanların sayısının yüzde 11'e yükseldiğini gösteriyor.

Almanlar duvarı geri isterken, siyasetçiler ve neo-liberal ideologlar biz nerede hata yaptık diye kara kara düşünmeye başladı. Başbakan Merkel "Her şeyin bugünden yarına daha iyi olması mümkün değil. Birçok konuda zamana ihtiyaç var" diyerek kendisini savunmaya çalışsada her şeyin daha da kötüye gittiğinin kendisi de farkında.

O dönemde Batı Almanya'nın baş müzakerecisi olan, bugünün Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble ise birleşmenin kazanımlarının kamuoyuna yeterince iyi anlatılamadığını ileri sürüyor. Halk ise sorunun cevabını kapitalist sistemin kendisinde arıyor. Her geçen gün daha da yoksullaşan Almanlar geçmişe olan özlemi sola yönelerek gösteriyor.

**************

İki darbe iki ülke iki örnek


Biri 11 Eylül 1973’te uzak bir Latin ülkesi olan Şili’de, diğeri ise 12 Eylül 1980’de bu topraklarda iki ayrı darbe yaşandı. 7 yıllık bir arayla. Her iki darbe de ABD işbirliği ile gerçekleşti ve halkların üzerinden silindir gibi geçti. Binlerce genç devrimci katledildi, on binlercesi işkence tezgâhlarından geçirildi.

Bu topraklarda Evren Cuntası 30. yılını sessiz sedasız geride bırakırken, aynı saatlerde Şili’yi kan gölüne çeviren darbenin 37. yıl dönümü olması gereken yerde, yani sokaklarda, olması gereken biçimiyle yani büyük protestolar eşliğinde geçti. Santiago'da sokaklara çıkan yaklaşık 10 bin kişi sosyalist Devlet Başkanı Salvador Allende'yi katleden ve yönetime el koyan faşist cuntayı protesto etti.

Pinochet cuntası tarihin gördüğü en kanlı cuntalardan biriydi. Allende dâhil, otuz binin üzerinde kişi katledildi. Ülkeyi kan ve gözyaşına boğan cunta, 17 yıl sürdü. Darbenin 37. yılında sosyalist lider Allende’nin katledilmeden hemen önce kamuoyuna dönük radyodan yaptığı son konuşması ortaya çıktı.

Allande Magallanes Radyosu’nun vericilerinin bombalanmasından önceki veda konuşmasına "Teslim olmayacağız" diye başlıyor. "Tarih bizimdir" diyerek geleceğe olan inancını ortaya koyuyor. Halkın yaşadıklarından dersler çıkartmasını isteyen Allande “Her zaman yanınızda olacağım. Er ya da geç, o büyük caddeler tekrar açılacak ve özgür insanlar yeni bir toplum oluşturmak için o caddelerden yürüyecekler. Fedakârlığımın boşuna olmadığından eminim. Halka olan sadakatimin bedelini hayatımla ödeyeceğim ama binlerce Şililinin tertemiz vicdanına serptiğimiz tohumların kuruyup gitmeyeceğinden şüphem yok" diye tamamlar sözlerini.

Ve o Şilililer darbenin yıldönümünde kendileri için yaşamını feda eden sosyalist önderlerini mahcup etmedi. Her sene olduğu gibi bu sene de alanlara tüm gücüyle indi. Çok yaşa halkım! Yaşasın işçiler! diyerek katledilen liderlerinin hatırasına sahip çıkarak. Bizimkiler ise darbenin yıldönümünde darbenin mağrurları ile kol kola yürüdüler.