Bakanlar Kurulu’nun Ağustos ayında Resmi Gazete’de yayımlanan kararıyla uzaktan eğitim birimleri öğrencilerden harç yanında uzaktan eğitim öğretim materyali adı altında ek ücret alabilecekler. Üniversiteler, Bakanlar Kurulu’nca belirlenen öğretim katkı payına yarıyıl için 200-350 Lira arasında uzaktan eğitim materyal ücreti  koymaya başladılar. Geçtiğimiz yılki hatadan dönülmüş olması sevindirici bir durum, ancak henüz alınacak çok yol var.

Yeni karar her ne kadar uzaktan eğitim sistemine olumlu yansıyacak olsa da sosyal açıdan bazı ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor. Birinci öğretim (yüzyüze, örgün yükseköğretim) alanında harçların kalkması, uzaktan eğitimdeyse devam ediyor olması aslında dezavantajlı kesimlerin cezalandırılması anlamına geliyor.

Ailesini geçindirmek için çalışmak zorunda olanlar, çocukları olan genç kadınlar, bulunduğu yerde üniversite bulamadığı için uzaktan eğitimi tercih edenler hem harç parası hem de materyal varası vererek bir anlamda cezalandırılmış oluyorlar (örgünle karşılaştırıldığında). Sistem örgünü ucuzlatarak, uzaktan eğitimi daha pahalı hale getirmiş oluyor. Uzaktan eğitim için  ek bir para ödenmesi, örgündeki pek çok masraf öğrenci için yapılmadığı için ve sistemin altyapı ve içerik olarak üretimde bulunması için kaynak gereksinimi içinde olması, uzaktan eğitimin örgünden bir derece yüksek olmasına yol açar. Bu durum normal karşılanabilir, ama örgün eğitim için tümüyle parasız (gerçi yurt, ulaşım, gıda, seyahat gibi paralar eklenince hiç de parasız olmuyor), uzaktan eğitimin paralı olması ters bir durum yaratıyor.

***

Uzaktan eğitim, önceki Yüksek Öğretim Kurulu Strateji Raporu’nda yüksek öğretimi geniş kesimlere yayacak ve Türkiye’deki üniversite önündeki birikimi eritecek yollardan biri olarak ele alınmıştı. Bir önceki YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’da göreve başladığında uzaktan eğitimden çok şeyler bekliyordu. Geçen yıllar uzaktan eğitime verilen bu stratejik rolün uygulamaya konmadığını, belki de sistem önündeki yığılmanın başka yollarla kaldırılmasına yönelik adımlar gördük.

YÖK’ün uzaktan eğitime ilişkin olarak hazırlamış olduğu bir politika tasarımı henüz ortada yok. Uzaktan eğitim neye hizmet etmelidir? Bu nasıl sağlanacaktır? Uzaktan eğitim üniversitelerde nasıl örgütlenmelidir? Bu konularda en küçük bir tartışma yaşanmıyor. Durum böyle olunca da günlük kararlar ve o kararlardaki yanlışlar sistemi istikrarsız hale getiriyor.


***

İstikrarsızlığın en önemli yansıması öğretim içeriklerinin daha çok metin tabanlı olmasına yol açıyor. Çünkü zenginleştirilmiş çokortamlı içeriklerin üretilmesi, güçlü e-öğrenme içerik ekiplerinin varlığını gerektirir. Bu ekipler içinde metin yazarı, grafik sanatçısı, vidyo/ses kaydı ve kurgusu yapan ekipler, bilgisayar uzmanları ve animasyoncuların bir araya gelmesi gerekiyor. Günümüzde uzaktan eğitim fakülteleri ve uzaktan eğitim merkezleri bu açıdan büyük bir insan kaynağı eksikliği içinde. Böyle olunca içerikleri iyileştirmenin yolu, dışarıya iş verilmesinden geçiyor.

Bunun yanında yüksek öğretimdeki örgün sistemin içine e-öğrenme teknolojilerinin girmesi konusuysa bir başka problem odağı olarak durmaya devam ediyor. Uzaktan eğitim fakülteleri ve uzaktan eğitim merkezleri dar insan kaynaklarıyla ancak kendi programlarının içeriklerinin belli bir bölümünü zenginleştirilmiş içerik olarak üretebiliyorlar. Üniversitenin diğer birimlerinin e-öğrenme sistemlerini kullanmasıyla hangi birim ilgilenecek? Çünkü uzaktan eğitim her zaman olacak, ama bugünkü örgün eğitim kesinlikle e-öğrenme teknolojileriyle harmanlaşmış olarak yaşayabilecek. Yani bu günkü klasik örgün eğitim gelecekte olmayacak! Dünyada bu yöndeki gidişin farkında mıyız?