26 Şubat 2008 tarihinde Bosna’dan, Vanja Hamzic’ten onu çok heyecanlandırmış, BBC kaynaklı bir haberi bana bildiren elektronik bir posta aldım. Vanja, Saraybosna’daki...

26 Şubat 2008 tarihinde Bosna’dan, Vanja Hamzic’ten onu çok heyecanlandırmış, BBC kaynaklı bir haberi bana bildiren elektronik bir posta aldım. Vanja, Saraybosna’daki ILGA (International Lesbian & Gay Assotiation) ın üyesi LOGOS’un başkanı. Son on senedir de, özellikle Avrupa çapında ve Birleşmiş Milletlerde cinsel özgürlük konularında lobi faaliyetlerine katkı veriyor. Vanja aynı zamanda da “Muslim Advocacy Initiative – yani Müslüman Müdafaa İnisiyatifi’nin” kurucu üyelerinden. “Müslüman Müdafaa İnisiyatifi” Endonezya, Malezya, Güney Afrika, Pakistan, Bosna, Türkiye, Lübnan, diğer Müslüman bazı ülkeler ve Avrupa’daki birçok Müslüman cinsel özgürlük savunan kuruluş ve bireylerin ortak platformu.

Vanja’yı bu kadar heyecanlandıran şey, yine 26 Şubat 2008’deki BBC’nin “Türkiye İslam’ın metnini radikal bir biçimde tashih ediyor” başlığı ile geçtiği haber. İnternette Robert Pigott imzasıyla çıkan yazının alt başlığına göre ise, “Türkiye, dinin radikal modernizasyonunu önerecek devrimci yeni bir yorum içeren, bir doküman yayınlamaya hazırlanıyor”.

Biliyorsunuz, diğer dinlerin kitaplarından farklı olarak Kuran hiç değişmeden günümüze kadar geldi. Hatta bugün bütün dünyada kullanılan Kuran, mesela İncil’den farklı olarak, tercüme bile edilmeden okunuyor. Arapçası bile 1400 sene öncesinin Arapçası. Bu Arapçayı bırakın, çoğunluğu zaten ana dilleri Arapça olmayan milyonlarca Müslüman’ı, bugün iyi eğitim almış ve ana dili Arapça olan Araplar bile anlamıyor. Yani merak eden bir Müslüman’ın, kitabını anlayabilmek için ona tercüme eden, izah eden bir bilene ihtiyacı var. Ama asıl sorun bu değil. İnanan o kadar istiyorsa her dili öğrenebileceği gibi, Kuran’ın 1400 yıllık Arapça’sını da öğrenebilir. İslam’ın Kuran’dan sonraki ikinci büyük kaynağı “hadis”, yani Hz. Muhammed’in söz ve davranışları.
Hadisler kulaktan kulağa 1400 yıldır değişik kültürlerde, değişik sosyal ortamlardan geçip geldiği için, Kuran’ın değişmemiş otoritesine sahip değil. Bir ülkede, bir kültürde, bir devirde var olan hadisler üniversal olarak diğer Müslüman kültür ve devirlerde de var, diyemiyoruz. Üstelik İslam’ın pırıltılı devirleri bitip de duraklama ve gerileme devirlerinin başladığı dönemlerde, İslam Âlimleri iyice tutuculaşıp hadisi tamamen içtihada kapamışlar. Bu da İslam’ı tamamen tutucu, gelişemeyen bir din haline getirip günün ihtiyaçlarına cevap verebilen bir din olmaktan çıkarmış.

Bu karanlık günlerden de en çok payını alanlar, hep başta kadınlar olmak üzere toplumda ezilenler olmuş. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez, “Kadını kadın olduğu için aşağılayan, kadına şiddeti mazur gösteren hiçbir söz, ima ile de olsa İslam peygamberine mal edilemez ” diyor. Çünkü Peygambere atfedilerek toplumlara dayattırılmış bir sürü hadis var. Tahmin ediyorum ki, 1400 senedir dini sosyal kontrole alet etmiş din adamları tarafından, sadece kadınlar hakkında değil, toplumdaki başka birçok mazlum hakkında da bilmediğimiz, bizlere intikal ettirilmemiş hadisler de vardır.

İşte Vanja, bu nedenle BBC’nin haberini okuyunca, bu kadar sevinip heyecanlanmış. Çünkü Vanja ve Vanja gibi birçok insan biliyor ve tecrübeleriyle sabit ki; milletlerarası platformlarda her türlü insan hakları mücadelesi sırasında karşılarına çıkan muhalefet, İslam ülkeleri hükümetleri ve milletlerarası İslam kuruluşlar. İran ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği, teorik liderliğini yaptığı Müslüman Blok, İslamiyet adına köktendinci Hıristiyanlarla ve özellikle de Katolik Blok’la her türlü işbirliği içinde sürekli olarak insan haklarına karşı çıkıyor. Bu platformlarda sık sık iki derede bir arada kalan kimliksiz Türk diplomasisinin, mesela BM İnsan hakları komisyonlarındaki oylama siciline bir bakarsanız, ne demek istediğim çok daha iyi anlaşılır.

İşte yukarıdaki bu nedenlerle, ben de BBC kaynaklı haberden, Diyanet İşleri’nin Ankara Üniversitesi ile yapmaya başladığı çalışmayı duyunca heyecanlandım. Hatta içime bir kuşku düştü: AKP’yi reform konusunda ciddiye almalı mıydım acaba? İktidarları döneminde idamın kaldırılması dışında hiçbir dişe dokunur reform, insan hakları iyileştirmesi yaptığına inanmadığım AKP, böyle cesaret isteyen bir adım atabilir miydi?
Jüri henüz kararını vermedi. İran, Suudi Arabistan ve diğer tutucu Müslüman ülkelerden gelecek baskılar bir yana, Diyanet İşleri biraz çark etmeye başladı bile… Diyanet İşleri’nin ve AKP’nin içindeki gerici, reformcu fraksiyon çatışmaları, tarikatlar böyle büyük ve cesur bir adıma müsaade ederler mi? İnşallah ederler, çünkü bu gericiler göğüslenebilir ve konuşulan reform gerçekleşebilirse, Türkiye’nin “kimlik sorununun” çözümüne de katkısı olur.