Cumhurbaşkanlığı seçimi yine gündeme oturdu. Zaten hiç çıkmamıştı da. Türkiye, bu seçim nedeniyle neler yaşamadı ki. Türlü provokasyonlarla karşılaşmanın yanı sıra, Milletvekili seçimlerini de öne alıp bu yaz sıcağında yapmak du

Cumhurbaşkanlığı seçimi yine gündeme oturdu. Zaten hiç çıkmamıştı da. Türkiye, bu seçim nedeniyle neler yaşamadı ki. Türlü provokasyonlarla karşılaşmanın yanı sıra, Milletvekili seçimlerini de öne alıp bu yaz sıcağında yapmak durumunda kaldı. Silahlı ‘askeri bürokrasinin’ seçilmiş hükümete verdiği ‘muhtıra’ da Türkiye’nin muhtıralar ve darbeler tarihinde yerini aldı. Bir farkla. Bu kez seçimler yapıldı ve halk cevabını verdi. Seçim sonuçları ortada.

Eh, iktidar partisi ve önceki parlamentoda temsil edilen, ‘ana muhalefet’ denilen diğer parti, anti-demokratik ‘seçim barajları’nı içlerine sindirseler de, bir şekilde yol bulundu. Kimisi “tünel” kazdı. Ama sonunda türlü zorluklar aşılıp, baraj yıkılarak meclis’e girildi. Bu sayede de, temsil yeteneği daha yüksek olan bu meclis oluştu. Halk, demokrasinin derin yara almış halini, yüksek katılımı ve zorbalığa karşı aldığı tavırla onardı.... Yeni meclis başkanını seçti... Sıra geldi yine Cumhurbaşkanını seçmeye...

* * *

“Cumhur” vekilleri aracılığıyla başkanını seçecek. Belki de bu yöntemle son kez. Belli değil. Çünkü kapıda cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesini ‘onaya’ sunacak bir de ‘referandum’ var. Fakat o ne?.. Ortak değer olması gereken ‘Atatürk’ü, ‘laikliği’ seçim ortamına sokan, tutturdukları söylem ile bu değerleri demokrasiye karşı ‘oylatan’ malûm çevreler ve malûm parti türlü bahanelerle yine, yeni krizlerin peşinde. Tüm olup bitenlere ve buna halkın açık tepkisi ve tercihine rağmen, bu çevreler halâ ‘davetkâr’ tutumlarını terk etmiş değil. Efendim, ‘vatan elden gidiyor’, ‘laiklik elden gidiyor’, ‘tehlikenin farkında mısınız?...’ Tam bir korku tüneli. İktidarın elini kolaylaştıran, her iki kişiden birinin oyunu almasına yol açan bir ‘korku’ tüneli.... Korku işe yaradı gerçekten. Siyasal Partiler Yasası’ndan, barajlardan, özelleştirmelerden, tarımdan, uygulanan ekonomik politikalardan hiç söz edilmeyince, (söz edilseydi bile farklı bir politikaları var mıydı?) ‘CHP ve MHP koalisyonu’ korkusu, halkın zihninde bir kabûsa dönüşüverdi hemen. “Aman bunlar iktidara geleceğine...”

* * *

“Uzlaşma”, “uzlaşma” diye tutturan CHP’nin ‘uzlaşma’dan neyi ve kiminle uzlaşmayı kastettiği malûm. Önceki yazımda vurgulamıştım... Halkın tercihini ortaya koyduğu seçim sonrası CHP’nin tutumunda hiçbir değişiklik olmadığını Genel Başkan yardımcısı Mustafa Özyürek’in açıklamasından anlıyoruz: “Anayasa Mahkemesi üyelerini, Hakimler Savcılar Kurulu üyelerini atama ve dolayısıyla hakimlerin tayin ve terfilerini ve rektörlerin atanması yetkisini eline geçiren cumhuriyet karşıtı bir kişi rejimin geleceğini tehlikeye atacaktır...”

Özyürek, ardından da Abdullah Gül'ün vakti zamanında yaptığı söylenen konuşmalarından bazı örnekleri de eklemiş açıklamasına: 'Cumhuriyet ilkeleri halka zorlama biçiminde dayatılmıştır', 'Ne Mutlu Türküm diyene lafını, her yere yaza yaza Türkiye ilkel hale dönüşmüştür...'

* * *

Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), yıllar önce, CHP’yi tanımlamak için ne de güzel bir sıfat bulmuş meğer: ‘Garnizon Partisi...

Ama bu kez; ‘dükkân kapalı’...

------------------------------------------------------------------

(*)
Cumhurbaşkanlığı konusunda bu kez açıklama yapmayan Büyükanıt:'Dükkân kapalı!' dedi.