Kolay sanılan bir rakibin yaşattıklarına bakın hele. Düne kadar Sinyor Terim'in yılmaz savunucuları olan kalemlerin hemen.....

Kolay sanılan bir rakibin yaşattıklarına bakın hele. Düne kadar Sinyor Terim'in yılmaz savunucuları olan kalemlerin hemen hepsi şimdi hesap soruyorlar. Ama bu işte bir yanlışlık yok mu sizce de? Kumdan inşa edilen kaleler, Malta'da ki dalgalara bu kadar mı dayanıksızdı?

Televizyonlarda yapılan yorumları ve gazetelerdeki yazılanları okuduktan sonra bu maçın sonucunun beni hiç ilgilendirmemesi gerektiğini fark ettim. Nasıl bir spor medyası içerisinde yaşadığımızı ve insanların nasıl küçüldüğünü başka hiçbir örnek bu derece iyi anlatamaz sanırım.

O halde tartışmayı skor üzerine değil de, medya ve kalemler üzerinde yapmak, daha doğrusu bu yaman çelişkiyi yaratanları tartışmak gerekli diye düşünüyorum. Bir zamanlar Galatasaray tesislerine girebilmek için Fatih Terim'e yalvar yakar şirinlikler yapanlar, hatta takımın Avrupa yada deplasman maçlarındaki uçağa binebilmek adına methiyeler düzüp, büyüksün hocam diyenler, şimdi öfke kusuyorlar. Halbuki ne öfkelendikleri Fatih Terim de bir değişiklik vardı, ne de milli takım oyuncularında. Her şey aynıydı. Hatta düne kadar takındıkları yalama karakterleri bile aynıydı bu medya efelerinin.

Yarattıkları fenomeni şimdi imhaya uğraşıyorlar topyekun. Aslına bakarsanız bunun böyle olacağı belliydi ama şimdi olacağı belli değildi. Milli takımın iyi bir seriyle başlaması, rakiplerinin ise dağınık bir görüntü çizmesi bu tablonun gecikme nedeniydi. Diğer bir neden ise (ki hala olgunlaşmamıştır), Fatih Terim'in yerine koyulacak yeni bir prensin Türk futbolunda bulunamayışıdır. Zaten eğer bulunmuş olsaydı, yapılan eleştirilerin devamında mutlaka bu kişinin adı geçer ve ufak ufak darbenin zemini hazırlanırdı. Evet darbe!

Şenol Güneş'in Dünya Kupası üçüncülüğünden sonra nasıl altının oyulduğunu hatırlayın. Saçlarının taranmasından tutunda, çapsızlığına kadar varan futbol harici eleştirilerin hepsinden nasibini almıştı. Çünkü o süreçte birileri Ersun Yanal'ın pazarlamacılığına soyunmuştu. Genç, hedefleri olan, modern futbolu bilen ve hepsinden önemlisi zamanı geldiğinde rahatça harcanabilecek bir teknik adamdı Yanal! Öylede oldu zaten. Bugün her kötü oynadığı maçtan sonra Hakan Şükür futbolu ne zaman bırakacak diye soran adamlar, Ersun Yanal, Hakan'ı milli kadrosuna almadığı için bir kalemde silmişlerdi. Bunların hepsi birer darbeydi. O dönemde Galatasaray'dan ko-vulurcasına yollanan Fatih Terim'i milli takımın başına getirenler, eminim böylesi bir sürecinde hesabını yapmışlardır.

Fatih Terim'in kariyerini tartışmak futbol cahilliğidir. Ancak bu böyleyken o dönemde ki Galatasaray'ı tartışmamakta cahillik olur. Tüm Galatasaray orta sahasını, Hagi'yi, Taffa-rel'i ve güçlü bir Hakan Şükür'ü ele almadan Fatih Terim portresini çizemeyiz. İyi bir teknik adam, iyi bir kadro ve iyi bir kulüp yönetimiyle farkını ortaya koyar. O dönemki Galatasaray'da bunların hepsi vardı. 2002-2003 sezonunda ki ikinci Galatasaray macerasında ise tam bir hayal kırıklığıydı Terim. Çünkü takım dağılmış, Hagi futbolu bırakmış ve Galatasaray Kulübü kötü yönetilmeye başlanmıştı. Bugün 6-0 la ve 150 milyon dolarlık mali çıkmazlarla hatırlanan bir dönemdir o dönem.

Şimdi Sinyor Terim yeni bir krizle karşı karşıya. Eskiden sadece Galatasaray medyasının birkaç kalemiyle uğraşması gerekirken, şimdi bütün spor medyası ona karşı. Oysa milli takımın problemi sadece Fatih Terim değildir. Aslında vasat futbolculardan oluşan bu takımın başında Sir Ferguson ya da Mourinho'da olsa bir şey fark etmez. Çünkü kötü bir takımın yanı sıra, devamında kötü yönetilen bir federasyon ve karaktersiz bir futbol medyası var.

Özetle söyleyecek olursak, yıllardır Terim'in karizmasıyla ezilen futbol medyasının intikam sesleridir bu sesler. Yoksa ne Malta beraberliği ne de Terim'in yetersizliğidir neden. Keşke öyle olsaydı ama değil işte!