Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nin yerinden edilmesine yönelik tepkilere karşılık ‘sus’ içerikli bir sergi düzenleyen kurul, bu etkinlikte araç olarak ‘muhalif’ tavırlı ‘Hafriyat’çıları kullandı....

Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nin yerinden edilmesine yönelik tepkilere karşılık ‘sus’ içerikli bir sergi düzenleyen kurul, bu etkinlikte araç olarak ‘muhalif’ tavırlı ‘Hafriyat’çıları kullandı....

Hakikatini reddetmeyen bir düşünce kurgusu yanlış bilinçtir.

Marx

 

Geçtiğimiz haftalarda ısrarla üzerinde durduğum iki husus: 1) İstanbul 2010 Kültür Başkenti adı altında şehirde kültürle pek ilişkilendirilemeyecek olaylar dizisi… 2) Sanat yarışmalarında tuhaf ilişkiler ve jüri tekdüzeliği.

Devlet Güzel Sanatlar Galerisi kapatılır gibi boşaltılıp 2010 kurulu için tahsis edilmiş fakat bu arada devlet yarışmaları için galeride bulunan resim, heykel, fotoğraf gibi kültür başkentini de ilgilendiren çalışmalar yer olmadığından dolayı mahvolmuş durumdalar. Merdiven altlarında kaderlerine terk edilmişler. Düşünün ki kültür başkenti düzmecesi ile kültürel çalışmalar katledilsin ve üstüne üstlük bu çalışmalar için de inanılmaz paralar harcansın. Hem de vatandaşın vergi ve elektrik faturasından… Bu arada büyük projeler ve eserler ortaya koyma derdinde olduğunu iddia eden, her türden iktidarla yakın ilişkili ticaret erbabı, paralı zümre yapmış olduğu sanata ve kültüre yönelik çalışmalarını insani bir gayretmiş gibi sunarken topluma biçilen adaletsizlikle beslenir.

 

‘MUHALİF’ TAVIR SERGİLEYEN ‘HAFRİYAT’

Geçtiğimiz yıllarda İstanbul’un olimpiyat adalığında her yere iliştirilen logo sayesinde ulusal bir meseleye dönüştürülme becerisi şimdilerde de olur olmadık, ilgili ilgisiz her etkinliğe, davetiyeye basılan ‘2010 Kültür Başkenti’ logosu sanırım işin içeriği ve amacından çok faydalanılması gereken bir yapı olduğunu göstermektedir. Ezmek için yağlı sinek arayan sanat, siyaset, kamu ya da sivil girişimcilerin arayış ve projeleri de bu yöndedir. Geçtiğimiz eylül sonunda Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı bir açıklamasında Kültür Başkenti Kurulu’nun 2009 yılı bütçesinin 700-800 milyon YTL civarında olmasını planladıklarını açıklamış, bu bütçe ve kurul altında çalışmalarını yürütecek tüm kültürel katmanlar ve sosyal gruplar, sivil kuruluşlar ve inisiyatiflerin bu projeye sahip çıkmasını gerektiğine değinmişti. Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nin yerinden edilmesine yönelik tepkilere karşılık ‘sus’ içerikli uzun soluklu bir sergi düzenleyen kurul, bu etkinlikte araç olarak ‘muhalif’ tavır sergileyen ‘Hafriyat’çıları kullandı. Tabii burada kurulun planına değil de ‘Hafriyat’ın tutumuna şaşırmak daha yerinde bir tutum olsa gerek.

 

ALTI(N) PORTAKAL ÜSTÜ ŞİŞHANE

Hayattan koparılmış sanatın, uzmanlar ve şirketler tarafından yönetilmesine artık alışır olduk ve ne karmaşıktır ki; eleştirel dil geliştirenlerin ortaya koydukları politik ya da muhalif formları bu yapılar tarafından kullanılıp, kültürel bir zenginlik olarak sunulmaktadır. Sanat artık şaşalı bir şov haline gelmiştir. Antalya’daki ‘altı(n) portakal üstü Şişhane’ etkinliklerinde de görüldüğü gibi sinema dışında her türden rezaletin konuşulduğu ve bu rezalete kültür işi yaptığını iddia edip kültürsüzlükten rant elde eden medya, iş, siyaset dünyasını sanatı kullanma eyleminde bir kez daha görmüş olduk. Raymond Williams; “sanat ve hayatı başarıyla kaynaştıran, fütürizm veya sürrealizm değil kapitalizm olmuştur” der. “Bu yeni aşamada meta, kültürden çekinmez; çünkü zaten onu özümsemiştir, yavan bir kullanım değerinden çok, artık estetik bir nesneyi gösterir” görüşü ile aslında kültür endüstrisinin sanatı özerk alandan kopararak, burjuvaya baş eğen travmatik bir tasfiyeye zorladığına dikkat çekmektedir.

 

JÜRİ KEPAZELİKLERİ

Sanat yarışmalarındaki tuhaf ilişkiler ve jüri bilinmezlerine geçmeden önce, ey henüz boyun eğmemiş sanatla ilgililer; eserlerinizin güvenliği, sağlığı ve kaybolma risklerini ortadan kaldırmak ve bu lakayt durumu protesto etmek için 69. Devlet Resim ve Heykel Yarışması’na katılmayın derim. Karar sizin…

Ancak bu ülkeye özgü jüri kepazelikleri; kemik hastalığı ile ilgili bir resim yarışmasında jüri üyesi bir bayan aynı zamanda katılımcı olabiliyorsa... Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın resim yarışmasında jüri üyesi akademi hocası, yarışmaya katılmış olan kızına ödül verilmesi için diğer jüri üyeleri ile kavga ediyor ve tabii ki sonunda isteğine ulaşıyorsa... Aynı yarışmada jüri başkanı olan, sanat eleştirmeni bir zat, sonuçlar henüz ilan edilmeden kazanacak kişiyi tahmin ettiğini ve bu tahminini de kazanacak olan kişiye telefon açarak söyleyebilme cesaretini sergileyebiliyorsa artık katılmayın ve bir şeyleri sorgulamaya başlayalım...

Karar sizin...