Kendilerine ‘WikiLeaks’  adını veren ve görev suiistimalleriyle mücadele etmeyi amaçlayan bir grup, geçtiğimiz hafta düzenledikleri

Kendilerine ‘WikiLeaks’  adını veren ve görev suiistimalleriyle mücadele etmeyi amaçlayan bir grup, geçtiğimiz hafta düzenledikleri basın toplantısında dünyayla bir görüntüyü paylaştı. Temmuz 2007 tarihli bu kayıt, Irak’ta ABD ordusuna ait bir Apache helikopterinden açılan ateşle Reuters ajansı için çalışan 2 gazeteci dahil 9 kişinin öldürülüş anı ve öncesindeki pilot konuşmalarını kapsıyor.
Reuters muhabirinin elindeki fotoğraf makinesini roketatar sanan pilotlar aşağıda toplanan kalabalığın da silahlı olduğuna hükmedip insanların üzerine ateş açıyor. 2 gazeteci dahil 9 kişi ölüyor. Yetmiyor, vurulanlara yardım etmeye gelen bir minibüsün içindekilere de ateş açılıyor. Ön koltukta oturan 2 çocuğu da fark etmeyen pilotlar hedeflerindeki insanları söve söve öldürüyor.
Askerlerin, evlerinden neden bu kadar uzakta olduklarını düşünüp sorgulayabilecek akılları  çoktan başlarından alınmış. Annelerinin sevgili oğullarıyken birden ülkelerinin ‘kahraman’ katillerine dönüştürülmüşler. Ne kadar çok korkarlarsa o kadar çok nefret ediyorlar. Ne kadar çok nefret ederlerse o kadar çok insan öldürüyorlar.
• • •
ABD tarafından 7 yıl  önce işgal edilen Irak’ta öldürülen sivillerin sayısı  milyonlarla ifade ediliyor. Bunun yanında sayısız tecavüz, işkence, yaralanma... Dünyanın gözü önünde bir insanlık dramı sürüp giderken, gerçekler özenle saklanıp çarpıtılıyor. Bu çarpıtılmış algı üstüne bir de Oscar’la taçlandırılıp yaşananların hafızalarda yer etmesi engellenmeye çalışılıyor. Yayınladığı görüntüyle hepimizin nasıl bir yalanın içinde tutulmak istendiğini gözler önüne seren WikiLeaks grubunun ardından bu hafta da Amerikalı gaziler tarafından kurulan Truthout (Gerçekler Ortaya Çıksın) Derneği, Irak’ta görev yapan askerlerin itiraflarını yayınladı. Truthout’a konuşan askerlerin anlattıkları insanın kanını donduruyor. Ömürlerinin sonuna kadar unutamayacakları hikâyeleriyle gerçekleri su yüzüne çıkartan askerler, ABD’nin insan haklarını ve hukuku nasıl yok saydığını bir bir gözler önüne serdiler. Onlar artık isteseler de annelerinin küçük, masum oğulları olamayacaklar. O yüzden ellerinde kalan tek şeyi, gerçeği paylaştılar.
Jason Washburn (Onbaşı): Devriyedeyken bir Iraklı kadın karşıdan geliyordu. Elinde büyük bir çanta vardı. Bize doğru ilerlediğini ve bomba taşıdığını varsayarak hemen bomba atar diye “önleyici saldırı” yaptık. Havayı kaplayan toz bulutu kalktığında çantanın içinde bizim için hazırladığı meyveler olduğunu gördük. O bize yemek getirmişti, biz onu parçalara ayırdık. Yanımızda ekstra silahlar taşıyorduk. Ne zaman masum bir sivili öldürsek hemen cesedinin üzerine bu silahı yerleştirip öldürdüğümüz kişiye direnişçi süsü veriyorduk. Bunu komutanlardan aldığımız talimatla yapıyorduk. Ölenlerin sayısı hesaplanmıyordu. Bu şekilde kaç Iraklı hayatını kaybetti bilmiyorum. Ama inanın sayısı çok fazladır.
Hart Viges (Er): Bir keresinde direnişçilerden birinin bir takside olduğunu söyleyen komutan telsizden gördüğümüz tüm taksilere ateş açmamız emrini verdi. Hazır bekleyen keskin nişancılar şaşırmıştı, “Tüm taksilere mi ateş açacağız? Yanlış duyuyorum herhalde” dediler. Telsizden yarbayın cevabı duyuldu: Beni doğru duydun asker! Sana bütün taksilere ateş etmeni emrediyorum! Bu emir sonrası taksilere mermi yağdırmaya başladık.
Scott Ewing (Er): Çocuklara şeker vermemizin onları çok sevmemizden kaynaklandığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çocuklar araçlarımızın yanında olduğu zaman direnişçiler bize ateş açamıyordu. Bu nedenle sürekli şeker dağıtarak çocukları “canlı kalkan” olarak kullanıyorduk. Bize dağıtılan uyarı metinlerinde insanlara silahlı olduklarından emin olmadıkça ateş açmamamız öğütleniyordu. Ancak kâğıtların son bölümünde “Bu kurallar hayatınızı tehlikeye atmanızı gerektirmiyor” notu vardı.
Cliff Hicks (Er): Amerikalı  yarbayın aracına bir apartmandan ateş açıldı. Bir şey olmamıştı ama yarbay çok sinirlendi. Ertesi gece bir C-130 o apartmanı yerle bir etti. Oysaki daha sabah içinde onlarca ailenin olduğunu görmüştük.
• • •
İşte ‘gönlü her zaman demokrasi ve barıştan yana!’ olan bir ülkenin gerçek hikâyesi. Parasız pulsuz, aşsız susuz, ezilmiş, sömürülmüş bir halk üzerinde postalları ve silahlarıyla tepinen bir ordu... Savaş çıkarmak için ortaya konulan bahaneler, barışı kurmak için sıralanan nedenlerden her zaman daha çok... Tıpkı dünyanın kanlı tarihini yazan diğer kardeş ülkelerin hikâyelerinde olduğu gibi.