Eğitim Sen’in eğitim fakülteleri dışındaki bazı yükseköğretim programlarında belli başarı düzeyinin üzerindeki öğrencilere pedagoji

Eğitim Sen’in eğitim fakülteleri dışındaki bazı yükseköğretim programlarında belli başarı düzeyinin üzerindeki öğrencilere pedagoji dersleri verilmesi koşuluyla mezunların öğretmenlik sınavlarına girebilmelerinin yolunu açan karara karşı çıkmasına geçen haftaki yazımda değinmiştim. Yazıda meslek/fakülte milliyetçiliğinin solun bir çocukluk hastalığı olduğu görüşünü savunmuştum.
•••
Yazıya olumlu ve olumsuz çeşitli tepkiler geldi. Bu yazıda iki yaklaşımı özetleyen birer okuyucunun görüşlerini aktarmak istiyorum. Her ikisinin de adını kullanma izinlerini almadığım için kimliksiz olarak aktaracağım. Yazıma karşı çıkan bir okurumuz şöyle diyor: “Solun çocukluk hastalığını anlatırken tam da çocukluk hastalığının içine düşmüş olduğunuzu gördüm. Eğitim Sen'i eleştirebilirsiniz ama bu iş doğru bir anlayıştan yola çıkılarak yapılmalı. Sizin hangi eğitim kurumlarını bitirdiğinizi bilmiyorum ama bir köy enstitüsü, öğretmen okulu, eğitim fakültesi çıkışlı olsaydınız böyle düşünmeyeceğinizi sanıyorum. YÖK' ün hangi anlayışla, düşünceyle bu kararı aldığını da hiç düşünmeden ve de irdelemeden bu kararı savunmak ayrıca bir yanlışlık.”
Sorun da bu ya…. Eğitim fakültesi çıkışlılar sadece kendilerinin derslere girebilecek düzeyde olduğuna inanıyorsa hiç sorun değil. Girerler sınavlara, kazanırlar o sınavları. Ama bu hak, diğerlerini dışlamaya yarıyorsa tartışılmalı diye düşünüyorum. Ben, okurumuzun düşündüğü gibi fen-edebiyat fakültesi mezunu değil, Ankara Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu mezunuyum. Bizim istihdam alanımız her fakülte mezununun girebildiği bir alandır.
•••
Kişisel olarak iletişim alanının bazı mesleklerinin sadece iletişim fakültelerine açık olması gerektiğini savunabilirim. Örneğin muhabirlik, televizyon ve radyo yapımcılığı, halkla ilişkiler, iletişim uzmanlığı gibi. Ama diğer okulların mezunlarını dışlamak doğru değil. Nitekim iletişim alanında iletişim fakültelerinin mezunlarının oranı yüzde 70’e yaklaşmış durumda. Bu oran, diğer kesimlere meslekleri kapatarak değil, fakültelerin mezunlarını daha iyi yetiştirmeleriyle mümkün olabilir.
•••
Öte yandan orta öğretimde edebiyat dersini, eğitim fakültesi mezunlarının edebiyat fakültesi mezunlarından daha iyi verebileceğini savunmanın neresi doğru bir türlü anlayamıyorum. Türkçe derslerini dil-tarih mezunlarından, matematik dersini matematik bölümü mezunlarından daha iyi verecekleri iddiası da biraz abartma içeriyor olabilir mi? Bunu bir yana bırakalım, karşı çıkılan fakültelerin mezunları, pedagojik eğitimi de içeren tezsiz yüksek lisans programını bitirip alan öğretmeni olabiliyordu. Son değişiklikle yüksek lisans yoluyla değil, güçlü üniversitelerin başarılı öğrencileri için lisans programının içeriğine göre gerçekleştirilecek.
•••
Geçen haftaki yazımı destekleyen bir başka okurumuzsa bakın neler diyor: “BirGün okuruyum ve aynı zamanda Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunuyum. YÖK’ün mevcut uygulamasından dolayı 2 senedir mezun durumda olmama rağmen pedagojik formasyon eğitimini bir türlü alamamıştım. Bu son düzenleme ile de artık alamayacak gibiyim. Okuduğum üniversitenin ders geçme notunun 50 olması nedeniyle düşük bir ortalama ile mezun olmuştum. … Üniversite eğitiminin YÖK tarafından giderek piyasalaştırılması beni yüklü miktarda öğrenim ücreti ödeyip formasyon almaya itiyor. … Birkaç gündür Yeditepe Üniversitesinin programına girmeye çalışıyorum. Bedeli olan 11 Bin TL'yi nasıl ödeyeceğimi düşünmek bile istemeden, umarım bu defa girebilirim diye beklemekten başka elimden gelen bir şey yok. BirGün'de konu hakkında değinmeniz ve Eğitim Sen'in yanlış tutumunu ele almanız beni mutlu etti.” Demek ki neymiş? Kaldırılan yönetmelik (tezsiz yüksek lisans yoluyla pedagojik formasyon) öğrencileri on binlerce lira ödeyip bu programlara girmeye yönlendiriyormuş. Yeni uygulamadaysa böyle bir sorun olmayacak. Lisans katkı payını yatıran başarılı öğrenci –üniversitesi yeteri kadar gelişmişse—bu formasyonu alarak mezun olacak. (SON)