TEKEL işçilerinin direnişi… 1 Mayıs 2010,

TEKEL işçilerinin direnişi…
1 Mayıs 2010, kitlesel büyük gösteriler…
İşbirlikçi Türk-İş Genel Başkanı’nın Taksim’de işçiler tarafından konuşturulmaması…
Kılıçdaroğlu’nun CHP kurultayında yaptığı konuşma.
Ülkede dikkatlerin ister istemez işsizliğe, yoksulluğa, havuzlu villalara, alışveriş merkezlerine 4X4’lere çevrilmesi…
Evet...
Bu haftaki yazıyı ve devamını bu tempoda vurgulamıştım.
İyimser bir yazıyı planlarken bazen öyle olaylar oluyor ki, ister istemez yazı formatınızın gündemle çeliştiğini zannedebiliyorsunuz.
Ama süreci biraz kendi gelişmesine bırakınca zihin açıklığına tekrar kavuşabiliyorsunuz.
İsrail’in Gazze’ye yardım konvoyuna saldırısında da aynı yöntemi uyguladım.
Yararlı da oldu.
Elbette, şu konuda herkes mutabık; İsrail’in insani amaçlarla yardım malzemesi taşıdığı iddia edilen konvoya saldırı kınanmalı, hem de şiddetle…
Ancak şunu gözden kaçırmamalı, “one minute” raconundan “Davos fatihine” kadar reklam kokan hareketleri izlerken bugün bu konvoy saldırısı nedeni ile Türkiye’nin İsrail ile ortak 3 askeri tatbikat planladığını da öğrendik.
Bu perhiz ve lahana turşusunu en iyi betimleyen örneklerden biri olarak tarihe geçer sanırım.
Öyle ya, birbirlerine ihracat ve ithalatı toplamda 3 milyar doları aşan iki ülke.
Bunlardan Türkiye’nin komşusu “toprak komşuluğu olmasa da Kuzey Irak’ta İsrail belirleyiciliği arttıkça giderek toprak komşusu olarak da telakki edebileceğimiz” İsrail, Türkiye için öyle stratejik bir konumda ki, İsrail’in Türkiye’ye ihraç ettiği ürünlerin hemen hemen tamamı savunma-işbirliği antlaşmaları çerçevesinde yoğun teknoloji donanımlı askeri malzemeler.
İki ülke arasında ne askeri tatbikatlar biter ne de teknoloji alışverişi.
İsrail uçakları Gazze’yi daha iyi bombalasın diye Konya’da alçak uçuş provaları yapar, Türkiye’ye insansız hava uçakları satar.
İki ülkenin gizli servisleri kardeş kuruluşlar gibidir.
İsrail en modern dinleme, izleme teknolojilerini Türkiye’ye ihraç eder, onların nasıl en etkili kullanılabileceği konusunda eğitimler düzenler. Türkiye’de en köktendinci fraksiyondan ılımlı İslam versiyonlarına kadar iktidarda kim olursa olsun bu anlayış değişmez. Bu fraksiyonların kitleleri, taraftarları ne kadar bu politikalara karşı çıksalar da, inkâr etseler de durum değişmez.
Fraksiyon liderleri bir iki tirad patlatır, ekiplerini pasifize eder, hatta kriz günlerinde delikanlı (!) tavırları ile puan bile toplar.
Bu ülkenin devrimcileri Filistin kamplarında, Tel-zaatar’da, Şatilla’da İsrail siyonizmi ile çatır çatır mücadele ederken sessiz kalanlar, hatta Kanlı Pazar’larda, Sivas Madımak’ta ilericileri, devrimcileri katledenler, köktendinciler şimdi görüyoruz ki demokratik kitle örgütlerini de peşlerine takma çabalarında.
Kimi kentlerde köktendincilerle DKÖ’lerin ortak eylemler organize ettiğini saptayabiliyoruz.
Şimdi Comor bandıralı “Mavi Marmara”  gemisine yapılan saldırıyı kınamamak, İsrail’in Filistinlilere karşı uyguladığı jenosit uygulamalara seyirci kalmak ne kadar mümkün değilse de;
Türkiye’de köktendinci çevrelerin bu saldırıyı bahane ederek, siyasi iktidarın da desteğini alarak ülkenin Ortadoğu bataklığına çekilmesi, ülkenin Araplaşmasına yükselen İslami çizgi izlemesine hizmet edecek eylemleri artıracağı açık.
Bu konuda uyanık olmalı, demokratik kitle örgütleri köktendincilerin peşine takılmamalı…
Bu bağlamda İsrail siyonizmine karşı mücadelede ilericiler, sosyalistler ayrı bir hat izlemeli.