21. yüzyılda teknolojik gelişim giderek ivme kazanırken insanlık teknolojinin bir hayli gerisinde çabalıyor. İktisadi ve siyasi gelişim de...

21. yüzyılda teknolojik gelişim giderek ivme  kazanırken insanlık teknolojinin bir hayli gerisinde çabalıyor. İktisadi ve siyasi gelişim de tıpkı teknolojik gelişim gibi insanı dert edinmiyor. Gelinen noktada kendi geleceğini dert edinen kümelenmeler ve bunların savaşımıyla dünya dönmeye devam ediyor. Finans-kapital zorba hedefi doğrultusunda dünyaya yeniden şekil verip, yoğururken, diktatörler, yerel tiranlar, feodal unsurlar, milliyetçi yapılanmalar hâkim durumlarını koruma çabası içersinde. Köktendinciler ise dünyanın pek çok yerinde kendilerini hissettiriyor.

Tüm bu yapılanmalar kendileri dışındakilere yaşama hakkı tanımamak üzerinde ortaklaşıyor. Klasik söylem "ya benimsin ya kara toprağın" olurken, Gani Müjde'nin "ya da arasını bulalım" lafzına ise hiç mi hiç yanaşmıyorlar. Hemen her iktidar döneminde şu ya da bu oranda bu mantık içinde davranıldı ve daha da ötesi uygulama alanı buldu. Son günlerde karanlığı alnında hissetmekte epeyce geç kalmış bir sanatçı Fazıl Say ile tekrar gündeme oturan "kalmak-gitmek " konusu yeni yıla da taşınacak gibi..

Yıllar boyunca dininden, etnik yapısından, siyasi görüşünden dolayı pek çok bu ülkeden uzaklaştırıldı. Yine pek çoğu bir Yılmaz Güney, bir Ahmet Kaya gibi yurtdışında öldü. Orhan Pamuk ise ülkesine gelmekten çekiniyor. Babasının öldürülmesi üzerinden bir yıl bile geçmeden Arat Dink yurtdışında yaşamaya itildi.

Korkmak en doğal insani tepki. Geçen günlerde öldürülen Benazir Butto'ya "korkuyor musun?" dediklerinde, "Evet, babam ne zaman evden ayrılsa korkardım. Suikast girişimlerini duyuyordum. Korku dolu ve belirsiz hayatı istemiyordum. Ama kendimi bir dakika sonrasını bilemediğim bir hayatın içerisinde buldum. Evden çıkarken çocuklarıma ve anneme dönüp dönemeyeceğimi bilemiyordum. Ama hep Pakistan halkına ve adalete inandım. Bu yüzden hiç vazgeçmedim. Sadece kendi çocuklarım için değil bütün Pakistanlı çocuklar için kavgayı sürdürmeye kararlıyım" diyor.

Ve Hrant Dink; Türkiyeliyim, Ermeniyim, iliklerime kadar da Anadoluluyum. Bir gün dahi olsa, ülkemi terk edip, geleceğimi "Batı" denilen o "Hazır özgürlükler cennetinde kurmayı, başkalarının bedeller ödeyerek yarattıkları demokrasilere, sülük misali yamanmayı düşünmedim. Kendi ülkemi de o türden özgürlükler cennetine dönüştürmek ise temel kaygım oldu. Ülkem Sivas için ağlarken, ağladım. Halkım çeteleriyle boğuşurken, boğuştum. Kendi kaderimi ülkemin özgürlüğünü yaratma süreciyle eşledim. Şu anda yaşayabildiğim ya da yaşayamadığım haklara da bedavadan konmadım, bedelini ödedim, hâlâ da ödüyorum" diyordu. Diktiği her ağacı terk etmek zorunda bırakılan arkadaşı Ferman'a şöyle sesleniyordu; "Tüketme dermanını Ferman, dik ağacını... Bu ülkenin, senin ağaçlarının rüzgârından esecek ferahlığa ihtiyacı var."

Bugün Fazıl Say nezdinde aslında hepimize yolunuz açık olsun diyen, "İstedikleri ülkede yaşayabilirler. Çok üzüntü yaşayacağımızı düşünmüyorum" diyen AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Fırat gibilere karşı mücadele etmek, kazanılmış mevzileri, hakları korumak en önemli görevimiz olsa gerek. Mevcut iktidar, karşısında ne kadar muhalefet varsa hepsini yok etme ve demokrasi unsurlarının ellerindeki tüm mevzileri birer birer düşürme uğraşında. Yanımda olmayan hiç değilse karşımda olmasın çabası içinde hareket ediyor. İşte en son örneği TÜRK-İŞ ve en yakın, somut sonuç da asgari ücret belirlemesinde oybirliği sağlanmış olması. Ve hemen yakın gelecekteki diğer bir hedef meslek odaları..

Görüldüğü üzere yeni yılda da yeni bir şey yok gibi, testinin içinde ne varsa dışına o sızıyor. Bu durumda bu coğrafyada daha yoğun bir mücadele emek güçlerini bekliyor. Daralan alanda güçlü olmak, olamazsa olmaz gerekliliğimizdir. Zaman zaafları yok etmek, hırsları gömmek zamanıdır.

Güzel bir safari öyküsü vardır. "Afrika'da safariye çıkan Avrupalılar safarinin heyecanına kapılıp rehberlerinin çok önünde koşar adım ilerliyorlarmış. Bir ara dönüp bakmışlar ki rehberleri epey arkada kalmış. Dönüp söylenmişler "rehber sensin senin önde olman gerekmiyor mu? Neden arkada kaldın?" Yerli rehber, "o kadar hızlı gidiyordunuz ki ruhlarınız arkada kaldı onları bekliyorum" demiş. Evet, zaman zaafları, hırsları yok etmek zamanıdır. Aklın önüne geçen hırslar bizleri sadece batağa sürükler. Oysa zaman finans-kapital zorbaya, milliyetçi güruha, köktendinci saldırılara kudretsiz kudretlere karşı mücadele zamanıdır. Bunun içinde biraz sevgi yeter. Zira boşuna dememişler; "Aşk sevimli çılgınlık, ihtiras ciddi aptallık" diye...

Okura not: İlk yazımdan dolayı arayan tüm dostlara çok teşekkür ediyor, zaman onların ve BirGün'ün elini hiç bırakmasın diyorum. Ayrıca bu köşe salt görüş belirtme köşesinin ötesinde görüş alışverişi ve sohbet köşesidir de aynı zamanda. Sohbetler su üzerinde yapılan geziye benzer, bir bakmışsınız kendimizi kaptırıp karadan bir hayli açılıvermişiz. Sizleri suya açılmaya davet ediyorum. Heeyy karadakiler haydi siz de atlayın bir sandala...