AKP giderek sıkışıyor. Acaba mukadder akıbet, sanılandan daha erken mi tecelli edecek?

AKP giderek sıkışıyor. Acaba mukadder akıbet, sanılandan daha erken mi tecelli edecek?
Önce, şu sıralar güncelliği itibarıyla ABD ile ilişkilere bakalım...
The Wall Street Journal’da yayınlanan Robert L. Pollock imzalı yazı, herkesin bildiği gibi, Beyaz Saray’ın aba altından sopa göstermesiydi. Osmanlı’nın dağılma dönemine açık göndermeler taşıyan yazı, Türkiye’yi ‘ikinci kümeye’ düşürmekle tehdit ediyordu. Pentagon’un Rumsfeld ve Wolfowitz’le birlikte karanlık sacayağını oluşturan Douglas Feith’in son açıklaması daha da vahim. Feith’in, ABD’nin önde gelen (üstelik resmi) siyasal stratejistlerinden olduğu düşünülecek olursa, “Bize karşı Türkiye kamuoyundaki bu hasmane tutum sürerse, ilişkilerimiz tepetaklak olur” mealindeki sözleri işlerin epey kritik bir noktaya geldiğini gösteriyor.

NEREDE ESKİ MÜSLÜMANLAR
ABD nostalji yapıyor. Soğuk savaş yıllarının yeminli komünizm düşmanı ‘Kanlı Pazar’cılarını özlüyor. Hala öyle dindarların olduğunu sanıyor.
Oysa, Türkiye’de siyasal tavrını İslami inançları üzerinden kuran, ılımlısından radikaline tüm kesimler, son 20-25 yıldır kendi rönesanslarını yaşayageliyor. Aynı dönemde İslam coğrafyasında tanık olunan vahşetin gerisinde kimlerin olduğunu iyi biliyorlar. AKP tabanının ağırlığını oluşturan bu insanları ABD politikalarına yedeklemek bu saatten sonra mümkün olabilir mi?
AKP’nin temel açmazlarından biri de bu. İktidar partisinin başlatacağı “ABD’yi sevin!” kampanyası, kendi tabanında, varoluşunun sorgulandığı bir sürecin de önünü açar.
Ama Washington’un da olup bitenlere seyirci kalmayacağı anlaşılıyor. Şimdilik bir ilk hamle olarak önemsenmeyen firelerin yarın farklı boyutlara tırmanmayacağının garantisi yok. Unutmayalım ki, AKP’nin mayasında -Milli Görüş kadar olmasa da- ANAP geleneğinin de dikkate değer bir payı var.
İkinci sorun, AB ile ilişkiler... 3 Ekim’e kadar Kıbrıs Cumhuriyeti’ni (Rum yönetimi) tanımakla başlayıp altından kalkılması kolay olmayan yapısal dönüşümlerin AKP’yi zorlayacağından daha önce de söz etmiştik. (Şu meşhur AB müktesebatı... Tarım, balıkçılık, ulaştırma, şirketler hukuku, rekabet politikası, eğitim, vergi, çevre... 29 adet çetin ceviz!)
Yine, AB ile müzakere sürecinin kaçınılmaz olarak beraberinde getireceği ‘ideolojik sarsıntının’ AKP’nin muhafazakar-mütedeyyin tabanı tarafından kolay hazmedilemeyeceğinin altını çizmiştik. (Son, ‘zina krizi’ni hatırlayalım...) Kısacası, AB sürecinin hangi yelkenlere rüzgar dolduracağı, şimdilik belirsiz.

IMF’DEN ‘SARI IŞIK’
Üçüncüsü, en süt liman görünen alan, yani ekonomi. İki gün önce, Veri Araştırma AŞ’nin açıkladığı kamuoyu araştırması, hane halkı gelirinin son iki yıl içinde arttığını gösteriyor. (Artan başka bir şey de var: Gelir dağılımındaki eşitsizlik.) AKP hükümetinin göreve başladığında 170 milyar dolar olarak devraldığı toplam borcun 230 milyar dolara çıkması, sağlanan görece rahatlamanın gerisinde artan borç yükü olduğuna işaret ediyor.
Ama önümüzdeki günler açısından daha önemli görünen bir noktaya dünkü yazısında Mahfi Eğilmez dikkat çekiyordu. Eğilmez, IMF’in 19. stand by anlaşmasını imzalamakta ayak dirediğini yazıyor ve bu tavrın ABD ile ilişkilerin ‘serinlediği’ bir döneme denk gelmesinin tesadüf olamayacağını belirtiyor. Her şey bir yana, Türkiye’nin ekonomik alanda kuşatıldığı koşullarda hükümet etmenin ne kadar zorlaşacağı yakın tarihte defalarca kanıtlandı.
Dördüncüsü, AKP’nin ‘ak’ imajı... Bu ‘tertemiz’ kadroların kursaklarından haram lokma geçmediğine dair yaygın kanaat... En azından kendisine oy verenler nezdinde... Son Enerji Bakanlığı rezaleti, Cumhurbaşkanı’nın vetosuna rağmen göreve getirdikleri, bizzat kendi elleriyle takdir beratları verdikleri bürokratlarının haram ve helalle ilişkileri konusunda, hükümetin üzerine koyu bir gölge düşürdü. Öyle anlaşılıyor ki, AKP’liler ‘koltuğa ısınmaya başladılar’, dolayısıyla benzeri gelişmelere daha sık tanık olacağız.
Ama koltuk da ısınıyor. Üzerinde oturmak zorlaşacak.