Ekşi Sözlük yazarlarından Sudaki Duman, gençliği, “Türkiye gibi toplumlarda bir an önce kazasız belasız atlatılması gereken bir dönem” olarak tanımlıyor.

Ekşi Sözlük yazarlarından Sudaki Duman, gençliği, “Türkiye gibi toplumlarda bir an önce kazasız belasız atlatılması gereken bir dönem” olarak tanımlıyor. Daha iyi tanımlanamazdı. Kendi gençliğimi anımsıyorum. İyi ki geçmiş diyorum.

36 yaşımdayım, gençlikten yeni çıktım. Acaip bir yaş. “Kırkı geçtik yahu” diyemeyecek kadar erken, “hâlâ gencim” diyemeyecek kadar geç. Yolun yarısı da değil. Daha var. Hissediyorum. Bir arkadaşım söyledi, elimdeki yaşam çizgim bayağı uzunmuş. İnanırım böyle şeylere. Zaten sigara da içmiyorum, yani çoğu zaman.

Bende bir gariplik var galiba. Geçmişe hiç özenmiyorum. “Ah şimdi 20 yaşında olmak vardı” gibi bir şey dediğimi hiç anımsamıyorum. Gençlikten olsa gerek.

16 OLSAYDIM...

Başım çok ağrırdı. Üniversite sınavı yaklaşıyor olacaktı. Boğaziçi Ünivesitesi’nde girilmesi en zor bölümlerden birinde hocayım. Şimdi olsa kendi bölümüme giremezdim öğrenci olarak. 1,5 milyon genç girecek sınava, ilk beşyüzün yüzü bizim bölüme geliyor. Yok ben yapamazdım. Ciddiyim.

Ama girsem ne olacak? Okulu bitirene kadar itilip kakıl, solcu olsan MHPliler saldıracak, türbanlı olsan başkaları, gay olsan herkes, lezbiyen olsan… Bilemiyorum artık. Bunlar geçti diyelim, evde baba var. Babalar ve oğullar bahsine hiç girmiyorum. Benimki okuyordur şimdi.

Bitti okul diyelim. Şirketler bir yandan, ordu diğer taraftan gözlerini dikmiş bakıyor. Bir yerlerde master falan yapamazsan biraz tecil sonra berber. İş bulabilirsen aşk olsun. Bulan yoksul, bulamayan bunalımda. Daha da zoru, okuyup da iş bulamamak bile iyi. Bir de hiç okuyamayıp iş bulamayanlar, ve iş bulup da canları çıkanlar var.

Reel olarak her üç gençten biri işsiz. Üniversitelerin bir iş piyasası regülasyon mekanizması olarak işlediğini de hesaba katalım: her iki gençten biri işsiz, diğerinin iş(te) güvenliği yok. AKP’nin planı kadınları istihdam dışına iterek bu sorunu çözmek.

Ailelerin eline bakıyor bu delikanlı kızlar ve erkekler. Aileleri de burjuvazinin. Burjuvazi de gençlerin. Vadesi artık 50 yıla varan borçlanma rejimleri nedeniyle 16 yaşında bir genç 66 yaşına kadar zaten borçlu. Kendi ürettiği ve üretemediği değer ipotek altında.

GENÇ OLMANIN EN ZOR YANI

Genç olmanın en zor yanı da dinlenmemek, tanınmamak, saygı duyulmamak. Yaşlılara neden saygı duyulur ben anlamam. Gençlere bıraktıkları bu rezil dünya  onların eseri değil mi? Biraz geri çekilin artık, gençleri dinleyin. Ama anlayışlı bir saygıdan dolayı değil, küçükleri sevmekten dolayı hiç değil. Gençler sizin gibi değil. Daha az hesap yapıyorlar, vicdanları daha temiz, gelecek onların elinde biraz daha katlanılası.

Hayatım gençlerin arasında geçiyor. Onlardan çok şey öğreniyorum. Çok çektiklerini görüyorum (ben de biraz çektiriyorum). Daha az somurtuyorlar, daha güzel aşık oluyorlar, daha iyi ve daha erdemliler. Apolitik falan da değiller. Vicdanları pırıl pırıl.

Hayranı olduğum çok genç var. Çoğu yaşlıdan da, o yaşlıların gençlik hallerinden de daha çetin ve daha güzel gençler bunlar. Ve bu gençler 19 Mayıs’ı değil, 1 Mayıs’ı kutlayan gençler. Ve bu gençler, çalışmayan Çalışma Bakanı ve cüzdanını kan bürümüş bir patron yüzünden ölen gençler. Bu yazının başlığını attığım an, üstüne iki tonluk sac düşen gençler, üç dört hafta içinde doğacak çocuğunu koklayamadan ölen gençler. Hepsinin adı Deniz gençler.

19 DEĞİL 16

Bugün otobüste ayakta bir genç görürseniz lütfen yer verin. Onların hayatları daha zor. Hatta daha anlamlı bir şey yapacaksanız, 19 Mayıs’ı boşverin. Gençlere hiçbir şey vermedi bu bayram. 19 Mayıs’ta heyecanlanacak genç çoktan yaşlanmıştır. Bir şey yapacaksanız gençlik için 16 Haziran’da greve katılın, iş bırakın. Ben o gün Tuzla’dayım.

Deniz için.