Kapitalizmin çürük yüzü ile hemen her gün iç içe yaşıyoruz. Bu çürümenin bir ürünü olan yolsuzluklar ve bunlara ilişkin operasyonlara da epey aşina olduk. Nokta operasyonu,...

Kapitalizmin çürük yüzü ile hemen her gün iç içe yaşıyoruz. Bu çürümenin bir ürünü olan yolsuzluklar ve bunlara ilişkin operasyonlara da epey aşina olduk. Nokta operasyonu,neşter operasyonu,beyaz enerji,mavi enerji ve niceleri...Bitti bitiyor denen yolsuzlukların sonu gelmiyor. Bu sistem içerisinde de gelmesi zaten beklediğimiz bir şey değil. Yine süreklilik arz eden,bitmesi olanaklı gözükmeyen bir diğer operasyonlar dizisi de emekçilere.halka karşı sürdürülen operasyonlar..Finans-kapital zorba ortaya saldığı IMF.Dünya Bankası gibi akildaneleri ile AKP Hükümetine yol göstermeye devam ediyor. Dünya Bankası Türkiye Koordinatörü cari açığın kapatılması için öğretmen maaşlarının düşürülmesini istiyor. Bakan Çe-lik'te "doğru maaşlar yüksek, OECD birincisiyiz ama maaşları düşürmeyeceğiz"diyor. Bunu derken aslında zaten hazırladığımız "son lokma operasyonu" ile neredeyse tüm emekçilerin canına ot tıkayacağız.ücret düşürmeye gerek kalmayacak demek istiyor.

Bu operasyon ;inatla ve azimle yasalaştırmaya çalıştıkları Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı'sından başka bir şey değildir. Altmış beş yaşında emeklilik (yarın yetmişbeşe çıkartılmayacağını kimse garanti edemez),prim gün sayısının 9000 olması,çalışan ve emekli maaşlarında kayıp-lar.daha fazla ücret ödeyerek elde edilebilecek sağlık hizmetleri ve bir yığın hak kaybı.. İşte arkası gelecek operasyonlar dizisinin en sonuncusu.

Bu yıkım yasasına karşı emek güçleri yine sokaklarda. Ama hangi emek güçleri ve ne kadar? 15 ocak 2008 günü bir avuç kişi hak aramak üzere Ankara'da Kolej Meydanı'nda idik ve kuşatılmıştık. Cebeci yönü hariç tüm yönlere barikat kurulmuştu. Pek çok muhalefet unsuru ve Ankaralılar ve İstanbullular.ve İzmirliler ve diğerleri operasyondan habersiz barikatın dışında günlük koşuşturmacaları içerisinde idiler.

Hemen iki gün sonra "Hrant için.adalet için" yine sokaklarda idik. Bu kez adalet arıyorduk. B.Russel'ın "sınıf hiyerarşisinin varolduğu ve bunun yukarıdakiler kadar aşağıdaki-lerce de kabul gördüğü toplumlarda adalet eşitlik anlamına gelmez" söylemi kulaklarımda iken biliyordum ki bu coğrafya içerisinde hak, adalet, eşitlik yoktur. Ve bu mevcut durumun kabullenilmişliği .yabancılaşma aşılması gereken en önemli engellerden biridir. İnsanın istemeyi, haklarının ne olduğunu ve onları elde etmeyi arzuladığı, niyetlendiği ve amaçladığı noktaya doğru yönelme.çabalama günlerin-deyiz. Hani bir öykü vardır. "Bir gün uyuyan bir adamın ağzından içeriye bir yılan girer ve midesine yerleşir. Adam uyandığında büyük bir korku ile anlar ki, o zamana kadar özgürce sürdürdüğü yaşam sona ermiştir. Artık varlığı.ta-mamen yılanın keyfine bağımlı olmuştur. Yılan ise, kötü ve baskıcı bir varlıktır. Adam,korkunç eziyetlere uğramamak için, yılanın bütün buyruklarını yerine getirmek zorundadır. O insan artık kendisi değildir, tek başına hareket edebilme yeteneğini kaybetmiştir. Onun özgür irade bildiriminin yerini, despotça buyruklar yağdıran yılan almıştır. Adam için yaşam,her yönüyle mutlak bir uşaklığa dönüşmüştür. Aradan zaman geçer. Ancak, adamın trajik varoluşu üstüne çöken kabusla dakikalar.saat.günler yıl olmuştur. Ama, güzel bir sabah adam uyandığında, birden yılanın gitmiş olduğunu fark eder. Adam özgürlüğüne yeniden kavuşmuştur. Önce benliğini büyük bir sevinç kaplar. Kazanılan özgürlüğün, istediğini yapabilecek olmanın sevincidir bu. Oysa hemen sonra anlar ki ne yapması gerektiğini artık bilmemektedir. Yılanın kesin egemenliği altında geçen zaman içerisinde, iradesini onun iradesine, isteklerini onun isteklerine ve gücünü onun gücüne bağımlı kılmaya alışmıştır. İsteme, çaba gösterme, tek başına hareket edebilme yeteneklerini kaybetmiştir."

Öykü işte böyle.
Evet .özgürlüklerin potansiyel özgürlük ol-maktan.soyut olmaktan çıkıp somut hale gelmeye başladığı gün halka homosapiens gibi davranan adamlarda yerlerine oturmak zorunda kalacaklardır."Herkes işini yapsın.siyaset bizim işimiz" diyemeyeceklerdir.

Gücümüz her daim vardır. Yenildik diyerek çekilenlere en güzel yanıtı da Sevgili Can Yücel vermektedir:
Komünizm kızılcıktır,
kabza iyi gelir.
ne güzeldir daneleri,
ne güzel reçeli olur,
şurubu da.

yemiştir ama yenilmiş değildir.