İnsanlar dünyaya gelirken, bazı özelliklerini ve yetenekleri de beraberlerinde getirirler. Atalarından da taşıdıkları genler aracılığı ile sağlanır. Yaşamları sırasında keşfedilirlerse...

İnsanlar dünyaya gelirken, bazı özelliklerini ve yetenekleri de beraberlerinde getirirler. Atalarından da taşıdıkları genler aracılığı ile sağlanır. Yaşamları sırasında keşfedilirlerse, müzik, resim, sinema, tiyatro, heykel, edebiyat vs. gibi sanat dallarında star olurlar. Zihinsel gelişmişlik anlamında donatılmışlarsa bilim adamlığı, üst düzey yöneticilik yaparlar. Bunların genel insan sayısına göre oranları oldukça azdır.

Geri kalanlar ise; fiziksel güç ve öğrendikleri kadarıyla topluma ve kendilerine katkı sağlarlar. Ve, çok çalışmak zorundadırlar.

Bu ayrım ve dağılım spor konusu için de geçerlidir. Yeteneğine, bedensel gücünü katamayanlar kısa süreli başarılara imza atmalarına karşın pek aranılan kişiler olmamışlardır. Keza, gerektiği kadar çalışma yapmalarına rağmen bunu yetenek ve akıllarıyla birleştire-meyenler de sıradan sporculuktan öteye gidememişlerdir. Bununla birlikte bazılarıysa çalışma ve öğrenme ısrarları karşılığında ortaya konulan ürünün birer parçası olmayı başarmışlardır.

Ne var ki, yeteneği eksik olmanın yanında, çalışma ve öğrenme kavramlarını önemsemeyenler ise; kendileri kaybettikleri gibi, mensup oldukları ekiplerinde kaybetmesine neden olurlar: Hele hadlerini biliniyorlarsa:

Geçen hafta oynanan Avrupa Kupaları maçlarında yukarıda anlatmaya çalıştıklarımı en ince ayrıntısına kadar gördük. Fenerbahçe ve Galatasaray bu eksiklikler yüzünden istenilen başarılı sonuçları alamadılar.

Fenerbahçe' nin kazanmasına rağmen riskli bir sonuç alması, bana göre tamamen bu faktörlere bağlıdır.

Diğer yandan Galatasaray da aynı nedenler yüzünden hüsrana uğramıştır.

Yetenek, çalışmak, akıl, ukalalık, haddini aşmak:

İşte bunlar; insanı ve bir ekibi " vezir veya rezil" eden kavramlar.

Maçları objektif izleyebilenler, ne demek istediğimizi ve kimlere gönderme yaptığımızı anlamışlardır.

Yeteneğini, aklını, fiziksel gücünü ve haddini bilip; bir potada eritmeyi becerebilenler, hem aranılan, hem de izlenirken haz veren yıldızlar olduğu unutulmamalıdır.

ŞANSA BAKIN Kİ!

Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu; davranış ve konuşma üslubu ile televizyonlardaki futbol programlarının renkli birer simasıdırlar.

Sertlik, argo, hakaretimsi bir üslup hemen hemen ikisinin de ortak özellikleri.

Bunca benzerliğe rağmen anlaştıkları da pek söylenemez. Ama, şimdilerde yöne hareketlenmiş görünüyorlar.

İşte bu iki güzide yorumcumuz, yeşil sahalar dar gelmiş olmalı ki, yarışma programlarına da transfer oldular. Ahmet Çakar, "şansa bak" 1 sunuyor, Erman Toroğlu da "düello" yu sunacak. Yani, ufak ufak kulvar değişikliği mi, yaşanıyor?

Acaba neden?

Bu tür yaklaşımlar biraz anlamsız olmuyor mu?