Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı’nda son günlerin en önemli konusu olan ekonomik kriz, ‘Kapitalizm çöküyor mu, Marx diriliyor mu?’ ekseninde masaya yatırıldı. Besim Tibuk’un...

Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı’nda son günlerin en önemli konusu olan ekonomik kriz, ‘Kapitalizm çöküyor mu, Marx diriliyor mu?’ ekseninde masaya yatırıldı. Besim Tibuk’un da katıldığı program tahmin ettiğimiz üzere başlarda epeyce eğlenceydi. Ancak ilerleyen dakikalarda klişeler dışında tek bir söz söylemeyen ‘sosyalist’ konuşmacıların yarattığı hayal kırıklığından olsa gerek, epeyce bir canım sıkıldı.

Bir öğrenci soruyor:

“Peki, yıkılması gerektiğini söylediğiniz kapitalizme alternatifiniz nedir? Bu krizden sizce nasıl çıkılır?”

Cevap:

“Bize ne kapitalizmin bu krizden nasıl çıkacağından? Allah belasını versin, nasıl çıkarsa çıksın”

Bu mudur yani? Kapitalist serbest piyasa koşulları altında inim inleyenlere önerdiğiniz adilane alternatif, hamasi sloganlardan mı ibarettir?

Marksizm’e dair söyleyebileceğiniz tek şey, “Sevelim sevilelim” midir? Ya da “Gidin biraz Marksizm, sosyalizm üzerine okuyun” diye nasihat etmek için mi televizyona çıkıyorsunuz, yazılar yazıyorsunuz?

E hal böyle olunca, Marx’ın adının geçtiği her yerde yüzlerde beliren küçümseyici tebessümün nedenini daha iyi anlıyor insan. Marksizm’in alternatif olamamasında, anlaşılamamasında ya da salon sohbetlerinin dışına çıkamamasında bu statükocu zihniyetin önemli rolü olduğundan şüphem kalmadı artık.

“Ben eskiden Marksistken, henüz hidayete ermemişken”  girizgâhıyla söze başlayanlarla ya da neo-liberalizmin mutlaka hâkimiyetini ilan ettiğini savunanlarla, hâlâ ısrarla Marksist olduğunu ancak gelişmeler karşısında yeni bir şeyler de söylemek gerektiğini dillendirenleri bir kefeye koymaktan artık vazgeçmek gerekmiyor mu?

Kapitalizmin sermayenin göreceli yaygınlaştırması konusundaki başarısını görüp de Marx’ın sermaye birikiminin zamanla çok dar bir çevrenin elinde birikeceğine ve bunun karşısında sayıları günden güne artacak olan proletaryanın kapitalizmin sonunu getireceğine dair tespitini tartışmak Marksizm’e ihanet etmek midir mesela?  Kaldı ki Marksizm’e ihanet etmek ne demek oluyor?

Ezber bozma cesareti gösterip Marksizm’in bilimselliğine ve bir alternatif olarak yeniden belirmesine katkı yapanlara minnet borçlu olmalıyız bence.

Kapitalizm görece başarısını ve hâkimiyetini esnekliğine ve Murat Belge’nin ta yıllar önce belirttiği gibi kendisine karşı yapılan eleştirileri ve muhalefeti belli oranda içinde eritmesine borçlu. Ne var ki Marksizm adına onu bunu dönek ilan edenler sayesinde çok sağlam bilimsel temelleri olan bu öğreti dogmatiklik olmakla itham ediliyor. Ve Marksizm’in bu denli yanlış anlaşılmasında sorumluluğun Marx’a değil Marksistlere ait olduğu tezi de doğrulanıyor.

Avrupa’da Marks’a ait kitapların satışındaki artışı ‘Zafere baş kaldı’ diye yorumlayanlar,  bu durumdan kendilerine pay çıkartıyor. Ancak her zaman yaptıkları gibi bu olumlu gelişmeyi tersine çevirmek için de farkında olmadan ellerinden geleni yapıyorlar.

Serdar Turgut köşesinde Marx okumanın zamanı olduğunu yazıyor. Marksist engizisyonun gediklileriyse bu tartışmalarda kimin Marksist sıfatına haiz olup olmadığı konusunda fetvalar yayınlamakla ya da Kapitalden ayet okumakla yetiniyorlar.

Çıkın sokağa bakın, herkes gelecekten kaygılı. Verdikleri oyu sorguluyorlar, bu düzenin böyle gitmeyeceğini dillendiriyorlar ama hemen ardından da ekliyorlar:  Peki ne yapalım?

‘Bu sürekli krizlerle yoluna devam eden kapitalizmin rutin seyridir. Telaşa mahal yok. Allah kerim tek yol devrim. ‘ demeyi sürdürecek misiniz?  Başka sözünüz yok mu? ‘ Değişmesi gereken bir sistem için değişmeyen kurallar üzerine yeminler etmekte ‘ ısrarcı mısınız? Marksizm üzerine kelam etme tekelini kaybetmekten, marjinalliğinizi yitirmekten mi kaygılanıyorsunuz yoksa?

Elbette emek sermaye çelişkisi temel sorunsal olarak önümüzde duruyor. Ama yeni bir çağa girdik artık. Marx’ın temel tespitleri ışığında bu çağı yorumlamak gerekmiyor mu?  Gözümüzün önündeki üç boyutlu gerçek dünyanın nimetlerini görmek için at gözlüklerinden kurtulmanın zamanı gelmedi mi?

Kuşkusuz şimdi karşı karşıya olduğumuz bu krizden çıkışta da en ciddi alternatifler, bilimsel sosyalizmde, Marksizm’de mevcut. Ama bu vahşi sömürü mekanizmasının insanlığın çıkarına yıkılmasının Marksizm’in bekasından daha önemli olduğunu anlamak zorundayız artık.

Marksizm insanlar için var; insanlar Marksizm için değil.

 

***

MEDYAZADE

Yahu her şeyi ben mi düzeltmek zorundayım? Ben yaşlı adamım bir ayağım çukurda. Çok merak ediyorum benden sonra ne olacak bizim milliyetçi muhafazakâr gazetecilerin, yazarların hali. YeniŞafak’tan Nazmiye Yılmaz Hanım kızımız geçen Pazar Ergenekon davasını küçümseyenlere dair bir yazı yazdı. ‘Bin adam’ isimli makalesinde bu körlere bir takım sorular yöneltiyor. Ve demek istiyor ki ‘Daha ne istiyorsunuz? Hâlâ niçin kayıtsız kalıyorsunuz?’ Ama sorduğu sorularla, bu davanın çok da ciddi ve kapsamlı bir temizlik operasyonu olmadığını söyleyenlerin ekmeğine yağ sürdüğünün farkında değil adeta. Örneğin şöyle yazmış hanım kızımız ‘Hrant Dink cinayetine bu kadar mı kayıtsızsınız?’ Yahu adamlar zaten Dink cinayetinin Ergenekon soruşturmasına dahil edilmemesini örnek gösterip, bu işin çok ciddiye alınmaması gerektiğini söylemiyorlar mı? Kafan mı karışık yoksa üçüncü yolcular için mi çalışıyorsun sen? Şöyle soracaktın o soruyu: ‘Hrant Dink canımızdır falan filan ama bu dava soruşturmaya dahil edilmedi diye küsmek olur mu hiç?’ Takiyede sınır mı var? Hem bak,  daha şık olmadı mı? Kaş yapayım derken göz çıkartıyorsunuz. Olmaz ki canım. Kadının yeri evidir, elinin hamuruyla siyasete karışması caiz değildir deyince kızıyorlar sonra.


***

...Dİyor kİ: “Tuncelili vatandaşlar Erdoğan’ın helikopterini el sallayarak karşıladılar” Star gazetesi

 

Şaka gibi değil mi? Bizlerde başbakanın Tunceli ziyaretinde neler yaşandığı takip ettik ama anlaşılan yine aklımızla hareket edip kalp gözüyle bakmayı ihmal etmişiz. E aklını vestiyere asmayınca Star’ın mantığı da anlaşılmıyor haliyle.