Kahveci Şiktan yeni demlediği sabahın ilk çayından koca bir yudum aldı. Ağzında şöyle bir çevirip ümüğünden aşağı bıraktı. Sabah sabah kilidi açılmamış suratının aldığı...

Kahveci Şiktan yeni demlediği sabahın ilk çayından koca bir yudum aldı. Ağzında şöyle bir çevirip ümüğünden aşağı bıraktı. Sabah sabah kilidi açılmamış suratının aldığı esrik ifadeye bakılırsa çay tam kıvamında idi anlaşılan.

“Çaylarrr….” dedi, ocakbaşından, yeni yeni demlenmekte olan güne doğru.

“Abbas Cenap Hoca’ya çay hazır deyiver bi bakem!”

Cenap Hoca sırtını çınara dayamış ocaktan az önce inmiş ılık kemikleri kütür kütür kırarak iştahla yemekte olan mahallenin gözde köpeği Kehribar’ı izlemekteydi. Yanına kadar sokulan Abbas’ın; “Çay hazır Cenap Hoca.” demesi ile birlikte boş bulunup sıçradı. Bu ufak tefek, düz suratlı, yerden bitme oğlanı ilk defa görüyordu. Ocak başında ilk servisi hazırlamakta olan Şiktan’a seslendi;- “Şiktan kim ülen bu ufarak?”

Şiktan şıkırdıyarak;- “Sırçınar’ın yeni garsonu Abbas, nam-ı diğer burunsuz .”

Cenap Hoca;- “Hakkaten ya, oğlanın hiç burnu yok gibi.”

Şiktan;- “Sen ne diyorsun Cenap hoca, bu Abbas geçen gün Deli Rasim’e sadaka vermiş. Rasim buna bakmış bakmış “ Allah gözüne kuvvet versin kardeş” deyivermiş.

Abbas- “Niye be Rasim, neden gözüme?”

Rasim- “Gözlerin bozulursa gözlük takamazsında ondan” demesin mi.

Cenap Hoca – “Bak şu deliye. Ama bu da hakkaten hiç burnu yok gibi..”

Sabah gazetelerini öylesine karıştırmakta olan Hoşaf Sami;- “Yaa sende değişik bir laf etsen de Sırçınar bayram etse be Cenap Hoca. Papağan gibisin bu sabah valla..”

Abbas’ın getirdiği çayı şöyle bir koklayan Cenap Hoca, dudak payına dudağını dayayıp yavaşça içine çekti. Sanki ömrüne ömür yudumlamış gibi yüzüne kan geldi. Gülümseyerek;

-“Sen beni şimdi bırak da, söyle bakalım ne yazıyor gazetede?”

Hoşaf Sami;- “Başbakan ‘kriz psikolojik’ demiş. Senin damat psikologdu değil mi? Bir sorsan bakalım psikolojide böyle bir tanımlama var mıymış?”

Cenap Hoca; - “Hahh. Peygamber gibi adamsın be Sami. Biz  de akşam damatla televizyon izlerken bu konuyu konuştuk biliyon mu?”

Sessizce onları dinlemekte olan Kasap Hüseyin merakla sordu; - “Eee ne dedi senin damat bu işe Cenap Hoca?”

Cenap Hoca; - “Ne desin işte, recete gibi konuştu. ‘Liderlik yozlaştırır’ dedi. Olumlu özellikleri bulunan önderler nadir görülürmüş. Onlarda da kısa süre sonra yozlaşma başlarmış. Çünkü iktidarın kendisi yozlaştırıcıymış. Belli bir aşamadan sonra yozlaşmadan kurtulmak için tek yapabileceği şey liderlikten çekilmekmiş. Ama liderlik insan çekilmek istese de onu kolay kolay bırakmazmış. ‘Yılların Bahçeli’sine, Baykal’ına Erdoğan’ın da benzemesi çok normal’ dedi. Kendi Başkanlarından örnek verdi bir de. 2003 yılında partileri seçimlerden kötü bir sonuçla çıkınca Başkanları;-      “Zaten araba şarampole yuvarlandıysa, pişkinlik gösterip yeniden direksiyona talip olmayı ya da akıl dağıtmayı uygun bulmuyorum” demiş. ‘İşte, o nadir liderlerden’ demiştim ama geminin kazan dairesine ancak dört yıl dayanabildi. 2007 yılında tekrar direksiyona geçti ve bu gün kendi dükkânı tarumar iken “Çatı niyetine yeni oluşumlara akıl dağıtıyor.” dedi.

Vahap;- “Yani gelmiş taşın üzerine oturmuş, kaldırmaya çalışıyor öyle mi?”

Şiktan çayları tazelerken lafa karışmadan edemez;- “Peki üstüne oturduğu taşı neden kaldırmaya çalışıyor. Yok eğer kaldırmak istiyorsa neden üstünde oturuyor?”

Cenap Hoca;- “duyduğuma göre bu taşa oturma vakası sari imiş”

Kasap Hüseyin;- “Peki bu hastalığın bir ilacı yok muymuş Cenap Hoca?”

Cenap hoca;- “ Valla o konuda bir reçete yok gibi. Damat, kolektif önderlik, sıralı, süreli liderlik gibi bir şeyler söyledi ve bir kitap önerdi. Şimdi Canetti’nin ‘ Kitle ve İktidar’ adlı kitabını okuyorum. Orada Afrika kaynaklı ilginç örneklerden söz ediyor. Okuyup anlamaya çalışıyorum. Sizi Baykal’dan kurtaracak bir çözüm bulursam ilk sana söylerim.”

Kasap Hüseyin;- “söz mü Hoca”

Cenap hoca;- “söz be Hüseyin, söz.”

Vahap bir üçüncü çayı söylerken merakla sordu;- “Laf arasında geçen bu Çatı’da neyin nesi Cenap Hoca?”

Cenap Hoca;- “Çatı partisi dedikleri yeni bir oluşum.”

Kasap Hüseyin;- “Sola yeni bir elbise mi bu şimdi?”

Cenap Hoca;- “Öyle gözüküyor. Ama bana göre solun kışlık bir paltoya değil sürekli taşıyacağı bir elbiseye ihtiyacı var.”

Kasap Hüseyin;-  “Doğru söyledin Cenap hoca kumaşı da hazır üstelik.”

Cenap Hoca;- “Orada dur bakalım Hüseyin! Senin partinin kumaşından sola elbise olmaz. Olsa olsa çarşafa kumaş olur o kadar.”  Bu sözler üzerine öyle bir kahkaha koptu ki Sırçınar’a adını veren koca çınardaki sararmış son yaprak da bu vaveyladan sonra kendini aşağı bırakıverdi.