Söz vermeden, yapacağız, edeceğiz demeden gerekeni yapmak. Bu iş hiç bir zaman kaypak politikacı harcı olmamıştır.

Söz vermeden, yapacağız, edeceğiz demeden gerekeni yapmak. Bu iş hiç bir zaman kaypak politikacı harcı olmamıştır. Doğrudan gerekeni yerine getirmek, doğanın usta işi sunumunda görülebilir ancak. Nitekim öyle de oldu işte. Doğa mevsim gereği lafı dolandırmadan bahar açılımını gerçekleştiriverdi. Badem ve kayısılarıyla çiçeğe yazmış sokağın sonunda Terzi Himmet menekşelerine su vermekteydi. Kurumuş yaprakları ayıklayıp toprağı kabartmış sıra saksı diplerine su vermeye gelmişti. Krizin yüreğinden vurduğu Terzi Himmet ancak böyle katlanabiliyordu bu iktisadi karın ağrısına.. Yaptığı işe öylesine dalmıştı ki kapı aralığını dolduramayacak kadar küçük olan gölgeyi epeyce geç fark edebildi. Kapı aralığında onu huşu içerisinde, sessizce izlemekte olan Sinek Efe kulaklarıyla ağzı arasında sıfır mesafeyle gülümseyerek;

-         Günaydın, Himmet Dede nasılsın bakalım?

-         Günaydın Efe günaydın. Nasıl olsun işte, şu menevişlerle oyalanıyoruz.

Sinek Efe, Terzi Himmet’i biraz olsun rahatlatmak, sıkıntısını dağıtmak isteğindeydi

-         Hadii, gel sana bir sabah kahvesi ısmarlayayım.

Sanki o da böyle bir şey bekliyormuş gibi Sinek Efe’nin bir dediğini iki ettirmeden hırkasını omuzuna atıp eşiği aşıverdi. 

Sırçınar ılık sabaha kendini açmış, çekilmiş kahve ve bahar kokuyordu. Kendilerini kahve ve bahar kokusunun içine bırakıverdiler bi güzel.. Bir gidip bir gelen güneş ışığı vitraylardan süzülüp kahvenin isli duvarlarında dans ediyordu. Kahve sakinleri Dümencinin fıkrasına öyle dalmışlardı ki bu dansın farkında bile değillerdi. Bir tek Burunsuz Abbas muhteşem raksa kendini bırakmış kahveden kopmuş, bilinmez bir ufka doğru uzanıp gitmişti. Sinek Efe’nin;

-         Heeyyt, bizden gayrı muhabbet kurmak haa. Yakarımm ülenn!  yollu tiz narası ile Abbas yerinden sıçradı. Son gelenler hemen birer sandalye kapıp masaya konuşlandılar. Dümenci bir fıkraya yeni başlamıştı;

“ Temel bir gün tuvalete girmiş. Yanında bir adam varmış ve adama sormuş. “ Haçan sen Karadenizli misun? Adam evet demiş. Temel: Peki Trabzonli misun ? Adam yine evet demiş. Peki, senun sünnetçun Kemal Usta midur ? Adam şaşkın evet ama bütün bunları sen nereden biliyorsun? Kemal Usta’yı kim bilmez da.. Hep yamuk keser. Sen de beş dakkadur ayağima işeysun.”

Hoşaf Sami gülmekten yaşarmış sulu gözlerini oğuşturarak sordu;

-         Söyle bakalım Dümenci! Kemal Usta yamuk kesiyor da Tayyip Usta nasıl kesiyor?

-         Onu da Sümbül Ağa’ya sorcan Sami.. diye haykırdı Kasap Hüseyin Hacı’nın gözlerinin içine baka baka..

Yılların iğne iplik ustası Himmet Dede sitem dolu bir sesle;

-         Bir emperyal değirmene su taşımak için bir birleriyle yarışan bu şaşkınlara usta deyip de gerçek ustalara haksızlık etmeyin ne olursunuz çocuklar! Adam oturmuş demokrasi otomobiline, amma velakin vitesleri karıştırıyor. İleri vitese taktım diyor, araba geri gidiyor...

-         İşte burda çok haklısın Himmet Dede. diye söze girdi Cenap Hoca.

-         Ama gel hakkını da yemeyelim. Öyle işler yapıyor ki hakikaten ustalık ister.

      Kendisininde dediği gibi bir kere ülkeyi pazarlamakta USTA,

      işçiyi, emekçiyi sermayeye pazarlamakta USTA,

      elektrik toptan satışına çaktırmadan yüzde beş kuruşluk ilaveyle üç aylığına yandaş dağıtım şirketlerine beş milyon lira aktarmakta USTA,

      aktarılan bu liraları seçim bütçesine yönlendirmekte USTA,

      en az iki kişiden birini yalanlarına inandırmakta USTA,

      cari açık şampiyonluğunda USTA,

      varsıla eğitim ve sağlık, yoksula bilmezlik ve ölüm sunmakta USTA,

      rantçı belediyelere kaynak aktarmakta USTA,

      kadrolu, güvenceli istihdam en doğal insan hakkı iken, gençlerimizi atılan, satılan,            kiralanan ‘insan yığını’ halinde piyasalara sunmakta USTA,

nükleeri tüp gaza benzetmekte USTA,

sonra da o tüpleri patlatıp işçileri öldürmekte USTA,

yayınlanmamış kitapları yok etmekte USTA,

çirkin üslupta, küfürde USTA,

NATO’nun askeri olmakta USTA,

‘çevrecinin daniskası’ çevreyi katletmekte USTA,

bebek ölümlerinin yaşandığı hastaneler yaratmakta USTA,

sadaka kültürü yaratmakta USTA,

ben açılım diyeyim, siz saldırın anlayın anlayışında USTA,

şifreli sınav yapmakta USTA,

iki ay ense kulak ceza yatıp, bunu on yıllarca malzeme yapmakta USTA,

bebeklerden katil yaratmakta USTA,

Hrant’ın katilini çocuklaştırmakta, taş atan çocukları yetişkin kılmakta USTA,

madencileri ocaklara gömmekte USTA,

Aman, dur! dedi Kasap Hüseyin. Müsaade et de sonunu ben bağlayayım olur mu Cenap Hoca?  Kasap Hüseyin kahvesinden son yudumu alıp üzerine iki yudum suyu çekerek sözü noktaladı;

- Bu usta varya bu usta; ezilene, yoksula diş gösterip, emperyalizm karşısında dil bir karış dışarıda susta durmakta USTA.