Olmayacak işlere yönelik söylemler için dile getirilen bu cümle halk arasında sıkça kullanılır.

Olmayacak işlere yönelik söylemler için dile getirilen bu cümle halk arasında sıkça kullanılır. Geçtiğimiz günlerde yapılan referandum sonucunda yaklaşık yirmiiki milyon kişi bu cümleyi edemedi. Anlatılan hikayeyi gerçekmişçesine yaladı yuttu.

Hani bir laf vardır; “ Tilki vaaz veriyorsa kazlarına dikkat et!” derler. Tilki gerek vaaz öncesi gerekse vaaz sonrası zaten kazları birer birer kümesten götürüyordu. Şimdi, önümüzdeki süreçte bunu daha rahat ve kitabına uygun sürdürecek.

Kentlerde sürdürülen rant politikaları iki 12 eylül arasındaki hızından bir şey kaybetmiş değil. Gerek kentsel dönüşüm, gerekse toplu konut vb adlar altında kentlerin rantı gerici, muhafazakar, liberal erk tarafından paylaşılıyor. Bu kentlerden biride Ankara. Ve paydaşların önde geleni  Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı Gökçek. Hafta başında Gökçek’in toplu konut hikayelerinden birinde işçiler neredeyse beş aydır alamadıkları ücretleri için eylem yaptılar. Toplu konutların çatılarına çıkıp kendi elleri ile yaptıklarını birer birer yıktılar, ateşe verdiler.

Haziranda İzmir, Temmuzda Adıyaman ve Konya, Ağustosta Lüleburgaz başta olmak üzere sadece yaz aylarında sayıları onbeşi geçen çatı eylemleri yapıldı. İleri demokrasi mimarı AKP toplukonut ve kentsel dönüşüm hikayeleri yazarken işçiler zaten üç otuz para olan ücretlerini de alamayıp damlara çıkıyorlar. Demokrasi şöleni ilan edilen referandum sürecinde belediye kasasından milyonlarca lirayı ‘evet’ propagandalı iftar yemeklerinde harcayan Gökçek toplu konutlarında çalıştırdığı işçileri taşeronun kucağına atıp ücretlerinin beş altı aydır ödenmemiş olmasını hiç mi hiç umursamıyor. Bilen bilir taşerona ödenecek her hak ediş öncesi işçi maaşlarının ödenip ödenmediğinin ve sigorta primlerinin taşeronca yatırılıp yatırılmadığının sorgulanması sözleşme gereğidir. Nedense bu sözleşmeler imzalandıktan sonra çalışan aleyhine rafa kaldırılırlar. Büyük bir ihtimal çalışanların sigortaları da yapılmamıştır. Bizatihi belediye gözetim altında yaptırılan işlerde kaçak ve  kayıt dışı çalışma hayata geçmektedir. İşte AKP’nin ileri demokrasi anlayışı budur. Halktan vergileri topla, iktidarını sağlam kılmak için harca, bu arada çalışanın tepesine bin, taşeronun insafına terk et ve üç kuruş maaşına göz dik. İşte AKP’nin  12 Eylül Anayasasının özü.

Bütün bunlar yaşanırken AKP ile  ‘evet’ , ‘yetmez ama evet’ pankart kardeşliğini daha da öteye götürüp somutlamak azminde olan soyalı köfteler ise darbeciler yargılansın şovuna öylesine kendilerini kaptırmışlar ve gözleri yaptıklarından öylesine kamaşmış ki damlarda yaşananları göremiyorlar. Yaşanan öyle körleşmedir ki zaten görmeleri de beklenemez. Birgün Gazetesi’nin ‘Yesinler birbirlerini’ manşetini ağızlarına sakız edenler yakın gelecekte üç otuz ikbal uğruna iktidar ile pankart kardeşliğini ileri götürüp ‘ Yiyelim beraber’ moduna girerlerse bu kimseyi şaşırtmasın..Bunun ip uçlarını cemaat medyasında ikbal, cüzdan, hezeyan sac ayağı üzerine çöreklenerek zaten vermişlerdir.          

 Ahh güzel memleketim.. Tilki imam olmuş vaaz veriyor. Soyalı köfteler müezzinliğe soyunmuş. Tilki vaaz verip kazları götürürken, müezzin “derin devlet diktatörlüğü rejiminin değişmesine yol açabilecek gelişmeler yaşandığını”  inanarak, cansiperane cemaat minaresinden haykırıyor. Evine aylardır üç kuruş para gönderememiş işçiler içinse bu neoliberal fetva karın doyurmuyor.

Bütün manipülasyonlara, göz boyamalara, dezenfermasyonlara rağmen unutulan bir şey var. Duvarı yıkacak olan açlık.

Şimdiden, “Damdaki kemancı” sandıklarınız çatılardan haykırıyor;

“Bana hikaye anlatma arkadaş”….