"Tilkinin yüz masalı var.doksan dokuzu tavuk üzerine" derler. Küresel kapitalizmin entegrasyon uygulamalarına uyum için cansiperane çalışan...

"Tilkinin yüz masalı var.doksan dokuzu tavuk üzerine" derler. Küresel kapitalizmin entegrasyon uygulamalarına uyum için cansiperane çalışan, sosyal devleti yok edip, çoluk çocuk hepimizi piyasaların insafına terk eden AKP'nin de yüz masalından doksan dokuzu türban üzerine. Türkiye'nin dağ gibi sorunları mevcutken, siyasi, sosyal haklar, insan hakları bir bir yok edilirken, kadın hakları konusunda her geçen gün geriye gidilirken, türban yine gündemde.

Mısır tarihinde II. Ramses; "ben kadınların bir yerden bir yere tecavüz edilmeden ulaşmasını sağlamış bir firavunum" sözleriyle övünür, ne büyük bir firavun olduğuna vurgu yaparmış.. Türkiye'ye yalnız yılbaşı gecesi değil her zaman Taksim tacizi yaşatan köktendinciliği her daim içinde barındıran, bu gerici, piyasacı güruh için türban siyasi zemzemden öte bir şey değil aslında. Hal böyle olunca gençlerin son zamanlardaki tartışmalı sloganına yeni bir slogan eklenebilir mi ki?

"Dünya yerinden oynar şu siyasi zemzem sakalarından bir firavun çıksa" diye... Mesela dedik işte... Dinsel açıdan kadın bin yıllar boyu hep erkeğin türevi olarak görülmüştür. İlk günahı işleyen, cennetten kovulma eyleminin kışkırtıcısı vb saptamalardan yola çıkacak olursak öyle anlaşılıyor ki dine göre kadın Tanrı'nın şartlı tahliyesi ile aramızda.

Erkek egemen bir dünyada kadın, savaşlardan, yoksulluktan, göçlerden ve psikolojik, ekonomik, cinsel her türlü şiddetten her daim etkilenen konumdadır. Sömürünün katmerlisi kadın emeği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Dünya da şu yada bu oranda ortak özellik taşıyan bu durum Türkiye'de de en üst boyutta yaşanmakta.

Türkiye'de kadınların yüzde 19'u okuma yazma bilmemekte. Yüzde 4o'ı görücü usulü evlendiriliyor. Bu evliliklerin çoğu nikâhsız. Yüzde 49'u cinsel, yüzde 73'ü ekonomik, yüzde 58'i fiziksel, yüzde 75'i sözel şiddete maruz kalmakta. Bir de töre cinayetleri üzerine tuz biber. Tüm dünyada kadın istihdamı artarken Türkiye'de düşmekte. Kayıt dışı istihdam oranı ise kadınlarda yüzde 66'lara varmakta. Ülkenin gerçek gündeminde türbandan çok çok önce işte bunlar var.

Kapitalizmin kadına bakışı malum, tipik bir tüketim unsuru, bir reklam nesnesi, ucuz emek öğesi... Mevcut iktidar ve kadın konusunda ortakla-şan muhalefet; iktisadi, siyasi ve sosyal açıdan kadın sorunlarını çözmeye inatla uzak dururken kadını korunmaya muhtaç bir varlık olarak niteleyip sözde koruma yasaları ile durumu geçiştirmektedir.

Hal böyle iken, kadına yönelik bunca baskı, dışlama, sorun varken, türban meselesi ile kadın özgürlüğü üzerine söylemde bulunmak en hafifinden takıyyeden, iki yüzlülükten başka nedir? Olması gereken, deşifre edilmesi gereken ise yüzyıllar boyunca erkek egemen ideolojinin mevcut durumu kadınların hiçte azımsanmayacak bir kesimine kabul ettirmesidir. Anadolu'nun pek çok yöresinde ne yazık ki kadın bu kabullenmişlik içerisindedir. Tıpkı, Olgun ve ninesinin şu diyalogunda olduğu gibi;

Nine; "oğlum seherde erkekler mutfağa giriyormuş öyle mi?" Olgun; "evet nine, girerler salata, çorba yapar, kahvaltı hazırlarlar.." Nine; "a oğlum ben öyle herife herif mi derim.." Halide Edip Adıvar'ın "kadınlar kendilerini sevenler için değil, onlara hükmedenler için canlarını verirler" saptaması günümüzde ne kadar değişti, ne ölçüde değişti? Yanıt hiç de iç açıcı olmayacaktır. Hâlâ "ben bilmem beyim bilir" anlayışı yerini korumaktadır. Oysa bir Marie Curie, bir Rosalina Franklin, Lise Meitner "ben bilmem eşim bilir "dese idi dünya bilim ve teknolojide hangi noktada olurdu?.

Elbette kadının özgürleşmesi, mücadele içersinde olacaktır. Ve o mücadele zemini, kadının aktif olarak -kotaların ötesinde- yer alacağı siyasi öznenin ta kendisidir...