Müptelası olduğum Duvar Gazefes/'nde Metin Karadağ'ın "37 gün sonra BirGün ıooo'i görecek" başlıklı bir yazısı vardı. "37 gün sonra 'ıooo'inci sayı... Yepyeni BirGün Gazetesi'nin kendi küllerinden doğuşunun müjdesi olsun...

Müptelası olduğum Duvar Gazefes/'nde Metin Karadağ'ın "37 gün sonra BirGün ıooo'i görecek" başlıklı bir yazısı vardı. "37 gün sonra 'ıooo'inci sayı... Yepyeni BirGün Gazetesi'nin kendi küllerinden doğuşunun müjdesi olsun... Modemizmin özeleştirel dinamizmini anlatmak için Zümrüdü Anka Kuşu (Phoneix)'nun kendi küllerinden doğuşu örnek verilir. Kendisiyle çelişen içindeki yeninin doğuşunu kolaylaştırmak için kendisini kıyasıya eleştirerek; yeniden yepyeninin içinde geleceğe doğru yürüyebilmek... 'İyi ki 1000 kez doğdun BirGün'" diye yazmıştı Karadağ.

Şimdi 968. sayı elinizde; geri sayımı sürdürürsek 32 gün kaldı ıooo'inci sayıya. Bir ay yani. Bininci sayıya bir ay kala, birinci sayıyı hazırladığımız gece geliyor gözümün önüne... İlk sayıyı yapıyorduk, ama o her doğumda yaşanan katıksız sevinç havası hâkim değildi İstanbul'daki büroya. Görkemli kutlamalar, şampanya patlatmalar falan yoktu, benzer olaylarda yaşanan. Arkadaşlar yorulmuş, bitmişlerdi. Acıkmışlardı da. "Şöyle birer lahmacun söy-leyebilsek" diye bakmıyorduk etrafa, ama hepimizin cebi boştu. Şimdi 1000. gününe doğru parasızlıkla boğuşarak giden gazetenin, 1. gününde de parası yoktu.

Ama dostları çoktu. O dostlardan Ramazan Nazlıcan'ı aradığımda saat kaçtı, anımsamıyorum. Bir saat geçti geçmedi, Ramazan kaburga dolmalarıyla yetişti, lahmacundan bile umudu kesmiş büroya. Masalar koridora çekildi. Rahmetli Reha Mağden kuruldu bir köşeye. O masalar üzerine içli köfteli, kaşık sala-talı, mumbarlı ve irmik helvalı muhteşem bir ziyafet sofrası kuruldu. Türkiye'nin en lezzetli kaburga dolması tepsiler üzerinde masalara yerleştirildiğinde, gözlerimizin parıltısına ağızlarımızın suyu da karışmıştı. Ramazan daha 1. sayısı çıkmamış gazetenin okurlarından biriydi. "Bir lahmacun olsaydı" dediğimizi duymuş, şimdi Göztepe'de Fahrettin Kerim Gökay Caddesi'ne taşınan Selim Amca Kaburga Salonu'nun neyi varsa bizim büroya taşımıştı o gün. Biz, ilk sayısı çıkmamış gazetenin yorgun gazetecileri, henüz görmediği bir gazetenin okuru olan Ramazan'ın jestiyle enerji dolmuştuk.

Dün, Ankara'da, müşteriler birer tane alsın da gazetenin tanıtımı olsun diye uzun süre girişe 10 adet BirGün koyan Aşina Restoran'da, bir taraftan türkü dinleyip, bir yandan da rakı yudumlarken, geride bıraktığımız "1000 eksi 32" günü de masaya yatırdık. Hatalar yapmadık mı, yaptık. Hem de çok! O hatalara kızan dostlarımız, küsen dostlarımız oldu.

İyi de, yok ki bizim böyle bir lüksümüz! Birinci gününde parasız, bininci gününde parasız, yokluklar içinde kıvranıp bir gazeteyi yaşatmaya çalışırken, evet, parasızlıktan kaynaklanmayan hatalar da yaptık, ama gerçekten "hata"ydı onlar ve hep fedakârdık bebeğimiz kazasız belasız büyüsün diye.

Geçen gün, "Hayal Kırmak ve Hayal Kurmak" diye bir yazısı vardı Melih Pekdemir'in. "Sizlere bu ülkede bir köyde olup bitenleri aktarayım. Adını şu anda unuttuğum bir köyde yurttaşlar... bir araya geldiler, küçük bir hidroelektrik santrali kurdular ve buradan sağlanan gelirle köylerinin yol ve su gibi altyapı ihtiyaçlarını karşıladılar" diye yazmıştı. Ben de yazdım defalarca; yeni bir sol tahayyül etmekten çok daha önemli olan somut bir şey yapmak, solun başarı öykülerine ihtiyacı var, ancak başarıyla toplumun dikkati solun üzerine çekilebilir diye.

BirGün'ü Melih'in hayalini kurduğu küçük hidroelektrik santrali gibi gördüm hep; ancak yurttaşların bir araya gelmesi ve ele ele, omuz omuza vermesiyle, yani okurun sahiplenmesiyle başarıya ulaşabilecek.

Şimdi, 1000. güne 1 ay kala Metin Karadağ'a kulak verelim diyorum. Hepimiz, her okuru bu gazetenin, küllerinden doğmanın yolları üzerine düşünsün. Düşüncelerini Duvar GazetesFne göndersin. Her şeyi yapıp bu bir ay boyunca, satış grafiğini yukarı doğru döndürelim. En ağır eleştirileri yapalım gazeteye ama küsmeyelim.

Tıkır tıkır işleyen "elektrik santralleri" kuramazsak eğer, boşuna bekleriz insanların sola dönmesini. Haydi! "İyi ki 1000 kez doğdun BirGün".