Özlerim bazen yoğun olarak Almanca duymayı. Tabelalarda okumayı. Yılın birkaç gününde iyi gelir, geliyor işte böyle...

Ahmet Tulgar

ahmettulgar@birgun.net

Bu yazıyı soğuk bir Frankfurt akşamında yazıyorum. Cuma. Şehre akşam üzeri indim. Havalimanından kent merkezine giden bir banliyö trenine bindim.

Trenin ikinci katından altta oturan genç kadına bakıyorum. O gündelik hayatının akışı içinde. Yavaşlamış trenin gidişi gibi. Benim gündelik hayatım başka bir yerde. Sizin orada. Sizin yanınızda.

Öyle de severim aslında bu ülkeyi. Almanya'yı- Almanca'dır çünkü benim için Almanya. Öncelikle ve belki de hep.

Özlerim bazen yoğun olarak Almanca duymayı.
Tabelalarda okumayı.

Yılın birkaç gününde iyi gelir, geliyor işte böyle. Ama şimdi bu yazıyı yazmaya başladığımdan beri bir yandan da Türkçe, Türkiye...

İstanbul.
Siz.
Daha birkaç saat olmuşken geleli.
Abidin'i aradım. Konuştuk.
Yarın (cumartesi) sabah erkenden Frankfurt Merkez Garı'ndan Düsseldorf'a gideceğim.

Gece orada kalırım.
Sabah da Mannheim'a erkenden.
Kaç aydır beklediğim bir şey için, Bruce Springsteen'in Mannheim konseri için.

Bu konser için geldim ya zaten buraya.
Bu kadarcık da şımartmak istemişim işte kendimi.
Biraz önce otelin lobisindeydim. Bedava çay saatini kaçırmadım. Aldım çayımı, gömüldüm bir koltuğa.
Alman barmen ve Endonezyalı temizlikçi gündelik hayatlarının içinde.

Ben gömüldüğüm koltuktan duvarda asılı Goethe tablosuna bakıyorum. İnternet bağlantısı bedava bilgisayarlara arkam dönük. Dayanamayıp oturuyorum sonra birinin başına.
www.gmail.com...
www.birgun.net...
Siz.
Öğle vakti havalimanına gitmek için çıktığım gazetem.
Gündelik hayatım...
Otelde sigara içmek yasak.
Lobide yani.
Odama çıkmadan önce binanın dışında bir sigara içiyorum.
Kaldırımdan hızla geçenlere, gündelik hayatlarının içinden gündelik hayatlarına yürüyenlere bakıyorum yine.

Keyfim yerinde şimdi...
Bir izleyeyim şu konseri...
Bu akşam...
(Pazar akşamı yani.)
Kendimi bu kadarcık şımartmış olayım yani...
Döneceğim ben de işte yine gündelik hayatıma.
Daha birkaç saat olduğunu fark edince buraya geleli...
Bu kadar çabuk özlediğim için kendime biraz da kızdığımda...
Düşünüyorum da...
Evet...
Bilirim, birçok başka şeyin yanında, birçok başka şeyinin...
Kavga...
Kavgamız...
Artık gündelik hayatımız olmuş kavgamız...
Türkiye'deki kavgamız...
Türkiye için kavgamız...
Türkiye için olduğu için dünya için de olan kavgamız...
Bu kavga bizi böyle bağlıyor ülkemize.
Birkaç güne sığmayan bu kavga...
Bir ülkede bir ömür harcamayı gerektiren...
Bir ülkede bir ömür gereken...
Gerektiren...
Bu kavga işte...

Böyle çabucak düşmesine neden oluyor insanın içine özlemin...
Çıkınca dışına...
Birkaç günlüğüne de olsa...