Görsellik üzerinden kendini var eden bir çağın tanıklarıyız. İzleyerek, bir görüntüye bakarak gerçekliğin tanımlandığı, nesne ve öznelerin....

Görsellik üzerinden kendini var eden bir çağın tanıklarıyız. İzleyerek, bir görüntüye bakarak gerçekliğin tanımlandığı, nesne ve öznelerin hızla yer değiştirdiği günümüzde, dijital fotoğraf makineleri, vcd, dvd teknolojileri derken belleklerde biriken milyonlarca kare. Bir tür görgü tanıdığıdır fotoğraf ve analiz edildiğinde, görsel hâkimiyetin üzerimizde yarattığı etki de ortaya çıkarabilir. Sınırları hızla genişleyen görüntü iktidarının dinamiklerini, Susan Sontag'ın kaleminden okumu-şuzdur. New York Metropolitan Müzesi; görsel arşivlerine ve de fotoğraf kuramına yaptığı katkıları göz önüne alarak "Fotoğraf Üzerine: Susan Sontag'a Saygı" adlı sergiyi 2006 (eylül) yılında gerçekleşmişti. Sergide; Julia Margaret Cameron, Edward Steichen, Eugene Atget, Walker Evans, Edward Weston, Robert Frank, Andy Warhol, Peter Hujar adlı sanatçıların 40 civarında fotğrafına, Susan Sontag'ın metinleri eşlik ediyor. Geçtiğimiz günlerde İspanya'da yeniden açılan serginin, internet üzerinden izlenmesi de mümkün.

"Düşmanı bir anlığına donduran ölümcül bir silah ile büyük bir tarihsel olayı en ince ayrıntılarına kadar korumaya çalışan fotoğraf makinesi, aynı aklın ürünüdür." 1977'de yayınlanan "Fotoğraf Üzerine" adlı kitabının ardından Sontag, dikkatini ikinci kez fotoğraf objektifine çevirir. Başkalarının Acısına Bakmak (2003) adlı kitabıyla; Amerikan İç Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Nazi ölüm kamplarından, daha yakın tarihimizde Bosna, Sierra Leone, Ruanda, İsrail, Filistin ve 11 Eylül 2001 New York City trajedilerine, fotografik belgeler üzerinden zaman içinde dolanır. Sontag, savaş fotoğrafçılığının misyonu ve başkalarının acılarına karşı duyarlı olmak üzerine unutulmaz bir klasiğe imza atar. Bu iki kitaptan alınan fragmanlar, fotoğrafların arasına ustalıkla yerleştiriliyor. Farklı yerleştirme sergiyi, biçim açısından da cazip kılmakta. Geniş bir sahaya yayılan sergi dört ana bölümden oluşuyor. Birinci ve ikinci oda olarak bölünmüş mekânda metinler parlak duvar üstüne düzyazı şeklinde döşenirken arada geçişleri barındıran, çanta yüzey olarak tasarlanan albümler dengeli biçimde yerleştirilmiş. Bazı çantalarda, fotoğraflar, bireysel işlere odaklanan tartışmaları anlatıyor. Fotojumalizmin ikonu İspanya iç savaşında düşen asker (Robert Çapa) de olduğu gibi. Metinlerde moder-nizmin eleştirisi açığa çıkmaktadır. Sergiyi izledikten sonra; "Fotoğrafın işlevi, yanılsamanın içinden başka bir gerçek üretmemek mümkün mü?" sorusu ruhumuza yapışabiliyor. Ya da kapitalizm ve faşizmin beslendiği görsel kültürün çıkışı var mı? Bilemiyoruz. Serginin sunumu; Sontag'ın "susmanın estetiği" adlı makalesinde değindiği durumu, Bakmak'la gözü takılmak arasındaki ayrımı düşündürtür bize. "Bakış, istemlidir; aynı zamanda hareketlidir; ilgi odakları yakalanıp kaybedildikçe yoğunluğu bir artar bir azalır. Gözü takılmaksa, temelde zorunlu bir nitelik taşır; değişmez oynamaz sabittir."

Söylenceye göre, bir otomat varmış ve bu öyle yapılmış ki, bir satranç oyuncusunun her hamlesine, kendisine partiyi kesinlikle kazandıracak bir karşı hamleyle yanıt verirmiş. Geniş bir masanın üstündeki satranç tahtasının başında, bir kukla otururmuş. Aynalardan oluşan bir sistem aracılığıyla ne yandan bakılırsa bakılsın, masa saydammış gibi görünür-müş. Gerçekte ise masanın altında, satranç ustası olan kambur bir cüce otururmuş ve kuklanın ellerini iplerle yönetirmiş. Bu mekanizmanın benzerini ilişkilerimiz için tasarladığımızda, sürekli kazanması gereken 'görsel hegemonya' hikâyedeki kukladır. Ve stratejileri çoğaldıkça çıkış yolunu bulmak zorlaşır. İzleme deneyimi, kişiye, çıkışın imkânsız olmadığını (biran için bile olsa) düşündürtebi-liyor. Medeniyet kaybının artarak, trajik boyutlara ulaştığı günümüzde sergi; tarih dizgesi içinde anlamlı bir yere oturmakta. www.metmuseum.org