Bu hafta, Birgün Pazar Eki, yurdum insanını mizahi açıdan konu edinmişti. Beğenerek okudum, hazırlayanların ellerine sağlık. Gerçekten kara mizah, bu ülke gündeminde, kendine her daim yer bulabilen bir olgu. Ülkemin ömrü yokuşlu insanları, bu mizahi durum içinde hali ne kadar içler acısı olursa olsun ne yapıp edip içinde bir parça umudu hep barındırıyor.

O bir gıdım umut tek mülkü hayatta. Ve o bir gıdım umuda, biraz iyimserlik ve hoş görü ile harf bilmezliğinden gelen saflığını da eklediniz mi işte size yurdum insanı.

İşte o yurdum insanlarından altmış yaşlarında biri, tüm saflığıyla geçenlerde ziyaretlerine gelen İçişleri Bakanını; "Geldiğinize çok sevindim” diyerek güler yüzle karşıladı.

Avamı aşağıda görmeyi içselleştirmiş bir siyasi anlayıştan gelen Bakan, o mekana niçin geldiğini unutup anlayışına yakışır bir ifade ile; “Nereden bilelim, bir takla at, bir göbek at da bilelim” deyiverdi. Bu teatral sahneyi yazsa yazsa herhalde Moliere yazabilirdi.

Neresinden bakarsanız bakın, iler tutar bir tarafı yok yaşananların.

Bir kere, Bakanın ziyareti sıradan bir ziyaret değildi. Birkaç gün önce, Karasu-2 Baraj Göleti’nde beş TEDAŞ işçisi ölmüştü ve Bakan bir inceleme turundaydı. Olayın asli sorumlularından biri olarak bu bilinçle özeleştiri vermesi, taziyede bulunması gerekirken, son derece gayrı ciddi  ifadeler kullanarak aslında siyasi anlayışının bir yansımasını somut bir şekilde ortaya koymuş oldu.

Neydi bölgede olanlar?

Bölgede Karasu-2 adında bir hidroelektrik santral tesis edilmiş ve baraj depolama havzasında su tutulmaya başlanmıştı. Buraya kadar her şey normal gibi gözükmekte, ancak;

İkisi TEDAŞ’a ait, biri HES’i tesis eden firmaya ait olmak üzere 3 dağıtım hattı gölet alanından geçmekteydi. Bu hatlardan birinden de saplama bir hat bir başka yöne çıkış yapmaktaydı. Ve bu hatlara ait yanılmıyorsam yedi civarında direk gölet suları altında kalmıştı. Neresinden bakarsanız bakın tutarsızlık. Orada bulunmaması gereken direkler suyu yiyince yan yatıyor, hat açıyor, işçiler gönderilmemesi gereken bir yere kim bilir hangi baskıyla hiçbir güvenlik önlemi alınmadan gönderiliyor

Akla gelen ilk soru o direklerin orada işi ne olmalıydı? Normalde o direkler baraj göletinde su tutulmadan önce deplase edilmeli ve hatlar gölet alanı dışına çıkarılmalıydı. Ancak böyle yapılmamıştı.

Neden?

Söylenecek bir sürü bahane bir kenara asıl neden; TEDAŞ, TEAŞ, Akfenenerji, EPDK ve diğerleri arasındaki iletişimsizlik, kopukluktan başka bir şey değildir. Kimsenin kimseden haberi yok. Akfenenerjiye kimse; “dur bakalım buradan geçen dağtım hatları bulunmakta sen bunlar yer değiştirmeden ya da çok zorunlu ise özel temel tesis etmeden gölette su tutamazsın!” dememekte, diyememekte. Akfenenerjinin derdi bir an önce gölette su tutup elektrik elde etmek ve bunu satıp paraya çevirmek. Yani sözün özü dünya umursuz bir kar hırsı ile hareket eden klasik bir özel sektör var ortada. TEDAŞ zaten özelleştirme nedeniyle her işi Allaha havale etmiş durumda. EPDK’yı ise koydunsa bul. Ne denetim ne takip var. Verdim lisansı saldım çayıra havası hâkim. Sözün özü piyasacı yeni liberal siyasi uygulamaların sonucu sektörde tam bir başı boşluk hüküm sürmekte. Tam anlamıyla sisteme uygun ”Bırkınız yapsınlar, bırakınız etsinler" anlayışı. Binlerce HES’e lisans verilmekte ve bu gün ülkede binlerce usulsüz, başıboş, tesisin yapımı devam etmekte. Her an Karasu benzeri bir olay başka bir yerde vuku bulabilir, bulması an meselesidir. Nitekim, yurdun dört bir tarafında gün geçmiyor ki bir baraj kazası ve işçi ölümü haberleri gelmesin.

Bu piyasacı anlayışa bir de muhafazakar kadrolaşma eklenince olay kaçınılmaz hale geliyor. Bir işletme düşünün ki başında ehliyetsiz, deneyimsiz kadrolara teslim edilirken ehliyet sahibi bir mühendis bu kadroların altında istihdam edilmekte. Bu gerçekliği dile getiren TMMOB ve EMO gibi meslek odaları egemen sınıfın, AKP'nin hedef tahtasına konuyor. Toplum nezdinde deşifre olmak onları son derece rahatsız ediyor.

Ve elim olayın içindeki bir başka yanlış ta işçi güvenliğinin sıfır düzeyde olması.

Piyasalaşmanın ve özelleştirmenin sonucu başıboş bir piyasa, vahşi kapitalizmin aşırı kar hırsı, açgözlülüğü, liyakata dikkat edilmeden ehliyetsiz kişilerin eline teslim edilen işletmeler, işçi güvenliğini bir kenara atmış bir siyasi anlayış.

Bütün bunların sorumlusu ise ne yapıyor? Lakayt bir biçimde kendisini güler yüzle karşılayan 60 yaşında vatandaşa göbek attırmakla meşgul. Ya sorumluluklarının bilincinde değil ya da “canı cehenneme" anlayışı hakim. Geriye dönüp bu tür elim olaylar sonrasında sorumluların söylemlerini bir anımsayın hep birbirinin benzeri.. Yani “iğne ucu kadar umurumuzda değilsiniz” Çıplak gerçek bu.

Elbette ki insanlar o kadar da saf değil ve her söylem beyinlerde bir iz bırakmakta. Bir gün gelecek o insanlar da sizlere “Siz de bizim umurumuzda değilsiniz” diyeceklerdir.

Belki yarın belki yarından da yakın. 

Bu yazını her zaman ki gibi bir başlığı olmalıydı ancak, bu insanlık dışı tutumu anlatacak bir başlık bulamadım ve boş bıraktım belki sizler bir şeyler bulursunuz düşünün bir bakalım?