Bayramın 3. günü, kavurma, baklava, işkembe, kadayıf, sote derken mideler bozulmuş vaziyette. Kış tam kendini gösterdi derken havalar bir ısınıp bir soğumakta. Bayram ve tatil olmasına...

Bayramın 3. günü, kavurma, baklava, işkembe, kadayıf, sote derken mideler bozulmuş vaziyette. Kış tam kendini gösterdi derken havalar bir ısınıp bir soğumakta. Bayram ve tatil olmasına rağmen sokaklar sessiz. Derinleşen kriz can, IMF ise ümük sıkmakta. Tayyip Bey’in yumuşak karnı ağrıyor. Deniz Bey ise kara çarşaf ile Beyaz arasında bir tuhaf haller içinde.

Sırçınar da bir öğle sonrası mahalleli kahvede. Hacı canı sıkkın ve kızgın homurdanıyor. -“Ah Şiktan ah, az daha parmak gidiyordu. Ama kabahat senin gibi oynağa danayı teslim edende. Vayy nasılda zonkluyor meret. İki vermidon attım bana mısın demedi.”

Şiktan;-“Hacı vallahi sıkı tutuyordum. Mübarek hayvan bıçağı görünce bir silkindi ki…”

Kasap Hüseyin;-“Bıçağı değil Hacı’nın pinti suratını görünce ürkmüştür hayvan. Her işi erbabına bırakacaksın Hacı, senden para da almazdım bak. Dananın hayalarını rakı mezesi alırdım o kadar yani.”

Hacı;-“ Ben kafire kurban emanet etmem. Mundar eder senin gibiler mübareği.”

Bu atışmalara kulağı kapalı Bayram’ın bakışları uzakta kalmış besbelli. Oğlu asker. Şırnak’tan telefon etmiş sabah nöbet bitimi. “Operasyona gidiyoruz baba.” sözleri hala kulaklarında yankılanıyor. Hıdır Dayı çayından koca bir yudum alıp Bayram’a sesleniyor.

“Ne bu derdim önümde sevincim arkamda halleri Bayram?”

-“Oğlanı düşünüyorum be Dayı. Operasyona gidiyorum hakkını helal et dedi bu sabah telefonda, içim bi tuhaf oldu.”

Hıdır Dayı Ovacıklı bir kürt, bir yanı dede bir yanı dengbej, yüzü düşüyor sıkıntıdan.

“Üzülme be oğlum.” diyor. “Olmaz bir şeycik. Zaten kaç günü kaldı şunun şurasında.”

Derken Sırçınar’ın gediklilerinden olmayan, zaman zaman kahveye uğrayan, dünün ıtriyatçısı, bugünün parfömericisi Vahab giriyor içeri. Dünyanın kokusu üstünde pencerenin kenarına ilişip bir çay söylüyor Şiktan’a. “Aha bir bozuk surat daha. Ne bu hal böyle bayram günü herkeste bir surat? Hoş geldin sana ne oldu be Vahab?” Vahab iki öksürüp;-“Hoş bulduk Hıdır Dayı, sorma valla. Çocuğun var mı derdin var. Bizim oğlan üç gündür arkadaşlarım da kalıyorum deyip eve gelmiyordu. Karakoldan haber geldi. Nezarete atmışlar. Yemekhaneyi mi ne işgal etmişler. Poliste toplamış hepsini.”

Cenap Hoca;-“Desene senin oğlanda sosyalizm kokusunu almış Vahab. Sende olmayan tek kokuyu. Hem sen demez miydin ‘hiçbir koku bakir değildir’ diye. Hak arama mücadelesi paylaşılan bir kokudur, kötü bir şey değil. Bırakırlar yarın merak etme. Kendi hayatının içinde kaybolacak değildi ya oğlan.”

Hıdır Dayı;-“Üzme canını şu bayram günü, olmaz bir şeycik”

Vahab;-“Yok zaten bıraktılar Dayı. Biraz çekiştim, bayramı zehir ettin bize diye. Limoniyiz biraz ona canım sıkkın.”

Hıdır Dayı;-“Nedir bu memleketin hali be? Gençleri dört bir köşeye savuruyorlar. Ama şuraya yazıyorum hah; gün gelir zalimin tuttuğu hesapta açık verir.”

Hoşaf Sami atıldı hemen;-“Açık veren hesapta vermeli Dayı. Altı yılda beş milyar lira dağıttılar. Nereden geliyor bu değirmenin suyu? Tam iki buçuk milyar lira vakıflara dağıtmışlar. Altı yıl önce bir milyon aile kömür alırken bu yıl üç milyon aile kömür yardımı almış. Yoksulluk artıyor, bu durum başka neyin göstergesi?”

Hacı daha fazla dayanamadı, lafa karıştı;-“Elleme adamlara. Fakir fukara memnun. Evine sıcak aş giriyor, evi ısınıyor kış günü. Allah razı olsun bu hükümetten.”

Cenap Hoca;-“Kimin parasını kime dağıtıyorlar? Halkın cebinden alınanın onda biri bile değil bu dağıtılanlar. İhalelerle, özelleştirmelerle sattığı halk malının bir kaşığını geri veriyor sadece. İşsizlik artıyor, yoksulluk büyüyor. Ne diyorlar bir de sıkılmadan, kriz bizi teğet geçecekmiş. Yalan söylüyorlar. Neden? Çünkü korkuyorlar. Korku yalan doğurur.”

Hıdır Dayı;-“Düzenin akraba partileri bunlar. Ah şöyle bir ateş gibi bir sol olacak ki görecekler. Sonra işçileri emekçileri bir bir ayağa kaldıracak.”

Şiktan çayları dağıtırken söyleniyor;-“İşçiler, emekçiler ha… Tıpkı benim cezveler gibi onlar, dibi ateş görünce köpürürler ancak.”

Cenap Hoca parlıyor;-“Doğru  konuş len oynak, sende bir emekçisin.”

Güneşin bulutlar arasından bir görünüp bir kaybolması Sırçınar’ın vitraylı pencerelerinden içeri süzülüp, kesilip, süzülüp, kesilip kahveyi renk zenginliğine boğuyor. Zaten bu renk zenginliğinden ve kahvenin tavanına asılı kalmış sigara dumanı içerisinde üç çeyrek öyküden başka bir zenginlikte yok bu mekânda. O öykülerde son çeyreklerini beklerken hava tamamen bozuyor, kararıyor.

Vahab pencere kenarından söyleniyor;-“Yağmur yağıyor.”

Hacı; -“Elleme yağsın!”

(Not: Teknik bir nedenden dolayı yazarımızın dünkü yazısı köşesine eksik alınmıştır. Düzeltir, yazarımızdan ve okuyucularımızdan özür dileriz.)