ŞAHANE MİSAFİR
Örümcek kadının öpücüğü

Ferzan  Özpetek filmlerinde hayatın keyifli yanlarını yüceltiyor, güzel yemeyi, güzel içmeyi, güzel sevişmeyi kutsuyor. Pekâlâ o da farkında ne beter bir dünyada yaşadığımızın. Ama sanki şunu demek istiyor: Dışarıda yeterince çirkinlik var, hiç olmazsa iki saat boyunca hayatın güzelliklerinin tadını çıkaralım!

“Örümcek kadının Öpücüğü” şahane bir filmdi ve geçenlerde sonunda tatlıya bağlanan bir tartışmayla Türkiye’de yeniden gündeme gelmişti. Film Arjantin’de cunta döneminde geçer. Hapishanede bir eşcinsel/travestiyle bir devrimci aynı hücreyi paylaşırlar. Eşcinsel olana mahkûm star olma hayalleri kurar. Eski filmlerden sahneleri anlatır devrimci arkadaşına. Devrimci onu sert bir dille, kaçış edebiyatı yapmakla suçladığında da şuna benzer bir şeyler der: “İçinde bulunduğumuz koşulların pek ala farkındayım. Eğer bu hücrenin kapısını açmayı bir şekilde becerirsen, peşinden geleceğim. Ama o ana kadar ben bildiğim yollardan yani hayallere tutunarak kaçacağım”.

PIETRO’NUN YALNIZLIĞI
Ferzan Özpetek’in son filminin kahramanı Pietro da böyle bir erkek/gay. O da oyuncu olma hayalleri kuruyor ve ev dediği kendi hücresinde yalnız yaşıyor. Yalnızlık seçimi değil, sevdiği adam ona ilgi duymuyor. Yalnızlığını sonunda paylaşan birileri çıkıyor. Ama bunlar geçmişin ünlü bir tiyatrosunun ölmüş oyuncularının hayaletleri. Ölüm nedenleri basit bir soba kazası ama mesele o kadar da basit değil. Faşist İtalya’nın güvenlik güçlerinden kaçmak için hepsi aynı evdeler. Saklanıyorlar, çünkü direnişçilere yardım ettikleri polis tarafından öğrenilmiş. İşte Pietro bu hayaletlerle paylaşıyor yalnızlığını. Pietro tıpkı, Örümcek Kadının Öpücüğü’deki eşcinsel karakter gibi kendi yöntemleriyle kaçıyor. Yoksa o da hem tarihteki vahşetin hem de günümüzdeki Berlusconi rezaletinin pek ala farkında. Ama “ölmüş” görünen komünistler bir çözüm bulamadıkları müddetçe o kendi yöntemleriyle kaçmayı sürdürecek. 

İNSANA TEMİZ BAKAN İKİ ÇİFT GÖZ
Bu hikâye bana sanki Ferzan Özpetek sinemasının da özünü içeriyor gibi geliyor. Özpetek filmlerinde hayatın keyifli yanlarını yüceltiyor, güzel yemeyi, güzel içmeyi, güzel sevişmeyi kutsuyor. Pekâlâ o da farkında ne beter bir dünyada yaşadığımızın. Ama sanki şunu demek istiyor: Dışarıda yeterince çirkinlik var, hiç olmazsa iki saat boyunca hayatın güzelliklerinin tadını çıkaralım!


Cem Yılmaz ve Ferzan Özpetek’i ne zaman kişi olarak karşımda görsem bende büyük sempati uyandırıyorlar. Cem Yılmaz’a ne filmlerinde ne de stand-up’larında gülmediğim kadar gülüyorum, irticalen yaptığı konuşmaları dinlerken. Ferzan Özpetek’in gözleri “iyi insan” gözleri. Temiz bakıyorlar insana. Nedense ikisinin de filmlerinden aynı keyfi alamıyorum. Hep mi birileriyle kavga ettiğim günlerde seyrediyorum bu filmleri, bilemiyorum. “Şahane Misafir”i daha çok beğenmeyi çok isterdim. Eşcinselliğe dair filmlere bir tür sansür uygulansın denilen bu günlerde, Ferzan Özpetek’in İtalya’da yaşamayı seçmekle ne kadar akıllıca davrandığını düşünüp, üzülüyorum bir de. Burada aynı işi yapması imkânsızdı.