Amerikalı think-tank kuruluşları, araştırma şirketleri ülkemizdeki iki seçim arasında olan biteni izliyor, seçimleri manüple etmek...

Amerikalı think-tank kuruluşları, araştırma şirketleri ülkemizdeki iki seçim arasında olan biteni izliyor, seçimleri manüple etmek ve seçmen tipolojisini yönlendirmek için mutlaka çalışıyorlardır.
Buna kuşku yok.
27 Nisan e-muhtıra öncesi ve sonrası AKP oylarındaki artışı belgeleyen ABD için ABD’de hazırlanan aşağıdaki tablo bu tezimizi güçlendiren tipik bir örnek.
Ve tabii verilen e-muhtıranın nereye hizmet etiğini göstermesi anlamında da başka bir örnek.
İki seçim arasında geçen yaklaşık 20 ayda ne değişti?
AKP 22 Temmuz’da e-muhtıra’nın yanı sıra, biz gidersek ekonomik istikrarsızlık gelir demogojisini oldukça iyi kullanmıştı.
Oysa ki şimdilerde global krizin sancıları ekonomik yaşamı altüst etti.
İşsizlik ve yoksulluk dayanılmaz boyutlara ulaştı.
Yolsuzluklardan artık uçan kuş bile haberdar.
Basının iki seçim arasındaki tutumunda gözle görülür bir farklılık var.
Artık bu ülkede krizin etkilerinin seçimlerden sonra daha da derinleşeceğini bilmeyen yok.
İhracata dayalı bir ekonomik model kendisine dayatılan Türkiye’nin bugün ihracat yaptığı ilk 10 ülkenin 7’si AB ülkesi.
AB ülkeleri “resesyon” sürecine giriyor. Bazıları girdi bile.
Bunun AB ülkelerinde iç talebi daraltacağını biliyoruz. Daralan iç talep ithalatı azaltacak, dolayısı ile AB ülkeleri ile yoğun dış ticaret hacmi olan Türkiye’nin ihracata çalışan fabrikalarında şarteller inecek.
Özal’dan bu yana uygulanan ihracat yap hayali olsa da olur; dışarıdan para getir kara para olsa da olur anlayışı ülkenin dolar milyarderlerinin sayısında ve yoksulluk grafiğinde dünya rekorlarını altüst eti.
Bunun sandıkta karşılığı neoliberal politikalara verilen yüzde 47 oy olamaz, olmamalı!
AKP’nin oylarında, özellikle İl Genel Meclisi oylarında 29 Mart’ta 22 Temmuz’a göre farklılık olmalı…
Bu noktada muhalefet partileri neoliberal politikalara karşılar mı ki seçmen onlara oy verecek sorusu akla gelebilir…
Öyle de, tek parti diktasına doludizgin sürüklenen Türkiye’nin seçmenlerinin oryantal despotların iktidarda olanlarının politikalarını onaylamadıklarını gösterebilecekleri başka bir fırsat var mı?
En azından 29 Mart’tan sonra görüntülü medyanın bordroları astronomik, beyinleri satılık moderatör bozuntularının “bu memlekette iki kişiden biri AKP’ye oy verdi” diye üstü kapalı neoliberalist politikaları onaylattıran söylemlerinden kurtuluruz!