Türkiye sendikal hareketinin ana gövdelerinden biri olan DİSK, 40. yılını çeşitli etkinliklerle kutluyor. Ülkemizde sendikal hakların ve sendikal müca

Türkiye sendikal hareketinin ana gövdelerinden biri olan DİSK, 40. yılını çeşitli etkinliklerle kutluyor. Ülkemizde sendikal hakların ve sendikal mücadelenin esasen i960 sonrasında geliştiği düşünülecek olursa DİSK'in 40 yılı Türkiye emek hareketinin de öyküsü aslında. 1947 Sendikalar Yasası'nın kısıtlı ve yasakçı koşullarında kurulan TÜRK-İŞ asıl olarak kamu işçilerine dayanırken, 1961 Anayasası'nın özgürlükçü koşullarında kurulan DİSK ise sınıf ilişkilerinin ve çelişkilerinin dolaysız yaşandığı özel sektör işçilerine dayanıyordu. Dolayısıyla emek hareketinin bu iki ana kolunun hem sendikal mücadeleye hem siyasete bakışı çok farklıydı. DİSK sınıf esasına dayalı ve siyasete müdahil bir sendikacılık doğrultusu izledi.

Kuşkusuz sosyal tarihçiler açısından DİSK'in kuruluşu, DİSK TÜRK-İŞ ayrışması ciddi bir araştırma ve tartışma alanı olmaya devam edecek. Geçen hafta değindiğimiz "TÜSTAV DİSK Arşivi" de bu konuda yararlı bir kaynak olacaktır. Ancak DİSK'in 40. yılı sadece bir dizi törensel etkinlikle sınırlı kalırsa yazık olur. Türk-İş de 2002'de 50. yılını bir kaç törensel etkinlikle kutlamıştı. Oysa böylesi büyük yıldönümleri büyük tartışma ve arayışlara vesile olmalıdır. DİSK'in 40. yılını sadece geçmişe değil geleceğe bakan bir tarzda ele almak ve değerlendirmek gerekir.

Emek ve sendika hareketi artık 40 yıl öncesinin ikliminde yaşamıyor. Sendikaların "eski dünyası" hem onları çevreleyen dünya hem de kendi iç dünyaları çok değişti. DİSK'in 40 yıllık tarihinin neredeyse üçte ikisi bu iklim değişikliğine ve fırtınaya denk geldi. Diktatörlerin ve ne-oliberallerin bütün çabalarına karşın sendikalar hâlâ var. Var ama ağır yaralı ve kan kaybeden bir durumdalar, 1980'lerde başlayan irtifa kaybı devam ediyor.

Bir yandan ücretlilerin sayısı giderek artıyor, sendikaların nesnel tabanı genişliyor öte yandan sınıf parçalanıyor, katmanlaşıyor; neredeyse "sınıf içinde sınıflar" ortaya çıkıyor. Kayıtlı-kayıtsız, sendikalı-sendikasız, işçi-memur, kad-rolu-taşeron, 4-A, 4-B, 4-C, geçici işçi, kısmi çalışan... Kat kat katmanlar ortaya çıkıyor. Bir yandan sosyal adaletsizlik artıyor öte yandan sendikalar küçülüyor, üye kaybediyor ve giderek "dar çıkar örgütii"ne; sadece kendi üyelerinin sorunlarıyla ilgilenenen kurumlara dönüşüyorlar. Sermaye her geçen gün daha fazla "enternasyonal" hale gelirken emek ve sendikal hareketi ülke sınırları içine kapanıyor, "nasyonal'laşıyor. Emek hem ülke içinde hem uluslararası alanda birbirinin rakibi oluyor.

İklimdeki bu değişim yanında sendikaların yapısal sorunları da onların büyümesini engelliyor. Geleneksel büyük ölçekli sanayi ve kamu işletmelerine alışkın sendikalar günümüzün yeni işyerini ve yeni işçisini örgütlemekte zorlanıyor. Öte yandan işverenler en rafine tekniklerle sendikaların altını oyuyor. Listeyi uzatmak mümkün ancak sendikaların "yeni dünyası" iç açıcı değil.

İhtiyaç ve soru belli: Sendikal hareket "yeni dünyanın" iklimiyle ile nasıl baş edecek, piyasaya ve neo-liberalizme karşı toplumu ve emeği nasıl savunacak, nasıl güçlenecek? Bütün bu sorulara yanıt verecek bir sendikal arayışın vakti ülkemiz sendikal hareketi için geldi de geçiyor. Kuşkusuz sendikal hareketin yaşadığı derin krize DİSK'in tek başına yanıt üretmesi mümkün değil ancak DİSK'in 40. yılı böyle bir arayışa vesile olursa anlamlı olacaktır. DİSK'in 40. yılı sendikal hareketin geçmişte yaşadığı ayrılıkların değil geleceğe dönük ortak arayışların aracı olabildiği ölçüde bu amaca hizmet edecektir.

Sendikal hareket, yapısal sorunlarına çözüm ararken örgütsel model arayışlarını da tartışmaktan kaçınmamalı, sendikal birliği ve parçalanan emeği birleştirecek "ortak örgütlenme" konularını gündemine almalıdır. Dünya sendikaları epey bir zamandır bu konular üzerinde konuşuyor ve adımlar atmaya çalışıyor. DİSK'in 40. yılını kutlarken sendikal hareketinin bütünü açısından bir arayış ve silkinişe hizmet etmesini umuyor ve diliyorum.