Düşünün… Siz kulübedesiniz yardımcı hocanın cep telefonu çalıyor, birkaç konuşmadan sonra yardımcı size doğru yöneliyor “Adnan bey aradı da... İsa ile Musa’yı değiştirin diyor.” Siz...

Düşünün… Siz kulübedesiniz yardımcı hocanın cep telefonu çalıyor, birkaç konuşmadan sonra yardımcı size doğru yöneliyor “Adnan bey aradı da... İsa ile Musa’yı değiştirin diyor.” Siz tabii otomatik olarak “Hangi İsa diyeceksiniz.”

Demesine diyeceksiniz de, mecburen değişikliği yapıp ondan sonra belki serzeniş de bulunabilirsiniz…

O da etrafa ayıp olmasın diye…

Çünkü… Eğer bu koşularda anlaşma yaptıysanız “İsa’ya da Musa’ya da” yaranamazsınız…

Zaten seçilme tercihiniz bu yüzdendir.

Belki bunun ile yüzleşmek zor ama… Olay budur.

Anlaşmanın diğer boyutu ise: yardımcı hocaların maçlarda cep telefonu bulundurma zorunluluğudur ki aslında bu konuda ciddi sponsorluk anlaşmaları da yapılabilir.

Neyse konumuza dönelim.

Değerli okurlar bu şaka falan değil, Galatasaray’daki teknik işleyişin organizasyon şemasıdır.

Bu Galatasaray UEFA Kupası’nı kazanmış…

Bu Galatasaray Süper Kupa’yı kazanmış…

Bu Galatasaray Türkiye’de üç büyüklerden biri…

Dünya futboluna mal olmuş bu kadar büyük camianın işleyiş tarzına bakar mısınız?

Bu kadar zarar verici tarz olabilir mi?

Sadece kulübe değil, futbolun kimyasına, futbolun etik değerlerine, futbolcunun saygı anlayışına, teknik direktörlüğün mesleki saygınlığına, yardımcı antrenörlük anlayışına, en önemlisi yönetim ve yöneticilik profili saptamalarına zarar vermektedir.

Yaşadığımız toplumda bu konu basit bir olay gibi algılanabilinir ki, normaldir de...

Normal de gelebilir, çünkü deformasyona uğramış toplumlarda artık algı benliği kaybolmuştur.

Hele hele yanlışlıkla bir de başarı kazandıysanız (Bizde başarı sadece derece olduğu için) artık kullandığınız yöntemin ekol olması gerektiğine inanır, etrafınızdakileri de buna inandırmaya çalışırsınız.

Çünkü haddimizi bilme diye bir sorunumuz yoktur bizim…

Sınırlarımızı bilme gibi ahlaki kaygımız yoktur bizim…

Bizim egolarımız vardır, tatmin edilmesi gereken, toplumda şak şak gören.

Olması gereken mesleki kriterler ancak gelişmiş ülkelere ait değerler olarak algılamamız aslında bu ego sendromunun yansımasıdır, ayrıca da işimize öyle geliyor.

Türkiye futbolundan kimse ciddiyet beklemesin…

Kimse bizim futbolumuz kaliteli diye kendini kandırmasın çünkü futbola saygınlığını kaybettirmek başarılabilecek en büyük başarısızlıktır.