Geleneksel anlamda fazla hayal kurmayan bir grubuz. En büyük hayallerimizin bile gerçekleştirilebilecek yolları olduğunu biliyoruz

Sıkıntılarımızın arkasına saklanmıyoruz

ÖZGÜR YILGÜR - ozguryilgur@gmail.com

Ülkemizin yükselişteki progresif death metal grubu Thrown to the Sun, 2. albümü ‘Out of Themselves Things Will Come’ı çıkarttı. Grubun davulcusu Batuhan Bekmen’le albümlerini, gruplarını ve son gelişmeleri konuştuk…

>>2010’da kuruldunuz ve hızlı bir üretim temposu yakaladınız. Dört yıl gibi kısa bir sürede, bu kadar iyi iki albüm nasıl ortaya çıktı?

Müziği sadece yapmaktan zevk aldığımız bir şey olarak görmüyoruz, yapmak zorunda hissettiğimiz bir şey aynı zamanda. Kurulduğumuz günden bu yana Thrown to the Sun üzerine çalışmadığımız bir hafta bile hatırlamıyorum. Bu albümler de, çok çalışmayı ve müzik yapmayı çok sevmemiz sonucunda ortaya çıktı.

>>İlk albümünüz ‘Of Oceans and Raindrops’ ile kıyasladığınızda, yeni albümünüzün ne gibi farklılıkları var?

İlk albümümüzü tanıştıktan ve grubu kurduktan hemen sonra çıkarttık. Henüz grup olma ve istediğimiz sound’u yaratma olgunluğuna tam anlamıyla erişememiştik. Aradaki 3 yıl, olgunlaşmamız açısından kuluçka dönemi gibiydi. Yeni albümümüzde bu olgunluğu duyabiliyoruz. Bunun dışında daha karanlık ve yoğun bir albüm olduğunu söyleyebilirim. Müzikal açıdan biraz daha rafine ve detaycı bir albüm yapmak istedik.

>>‘Out of Themselves Things Will Come’ın konseptinden bahsedelim biraz da…

Genel olarak hayattaki amacını bulmakla ilgili bir konsepti var albümün. Sonsuz bir döngü içerisinde, sonlu bir varlık olmaktan rahatsız bir adamın hikâyesini, kendimce anlattım. Son 3 yılda yaşadığım kişisel sorunları bir şekilde dışa vurmam gerekiyordu. Bu da albümdeki hikâyeyi oluşturmamı sağladı.

>>Albümün hikâyesini oluştururken beslendiğin yazarlar oldu mu?

Konseptin geneli Oedipus mitine dayanıyor. Bunun dışında Oscar Wilde’ın ‘De Profundis’ini, Samuel Beckett’ın ‘Üçleme’sinin özellikle ‘Molloy’ bölümünü sayabilirim. Baudelaire’in ‘Paris Sıkıntısı’ da konsepti oluştururken ilham aldığım bir eser.

>>Şarkıların üretim ve kayıt sürecinde nasıl bir metot izliyorsunuz? Belli bir planın dahilinde mi ilerliyorsunuz?

Bence planlama olmadığı zaman yapılan iş rastgele bir şey haline gelir ve hiçbir zaman tamamlanmaz. Bu açıdan baktığımız için tabii ki bir planımız var fakat sürecin kendisi doğal işliyor. Şarkı yazma süreci bazen öyle organik bir hal alıyor ki bizim için, hangi bölümü kimin yazdığını unutuyoruz. Genelde besteler gitaristlerimiz Ahmet Saraçoğlu ve Bahadır Sarp’ın elinden çıkıyor. Ben de şarkıyı yazan kişiyi hem şarkıdan soyutlamayacak, hem de şarkının hissiyatını bozmayacak davul partisyonlarını yazmaya çalışıyorum. Şarkıların mekanik olmamasını istiyoruz. Bu açıdan albümün üretim safhasını oldukça organik bir şekilde yürütmeye çalışıyoruz. Bundan sonraki albümlerimizde de bunu daha yoğun bir şekilde göstereceğimizi düşünüyorum.

>>İki albümünüzü de kendi imkânlarınızla kaydettiniz ve dijital olarak kendiniz dağıtıyorsunuz. Bu albümlerin CD ya da plak olarak basılması gündeminizde mi?

Her şeyi kendi imkânlarımız dahilinde hallediyor olmamızın en büyük artısı bize hiçbir masrafı olmaması. Yıllarca bu işi kendi imkânlarımızla yürütebilmek için uğraştık. Bunu başardıktan sonra, artık talebin bariz bir biçimde azaldığı bir endüstriye yatırım yapmayı anlamsız buluyoruz. CD ve plak soran dinleyicilerimiz var fakat bu oldukça masraflı ve şimdilik bizim için efektif olmayan bir yatırım.

>>Grup elemanlarının tamamı aynı zamanda pasifagresif.com’da müzik yazarlığı da yapıyor. Müzisyenlik ve müzik yazarlığı arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

Müzikle uğraştığım zaman, müzik yazarı olduğumu düşünmeyerek denge kurabiliyorum. Zira müzik yazarlığında olaya daha farklı açıdan yaklaşmak zorundasın. Bu iki işi birlikte yürütmenin en büyük artısı, piyasa içinde nasıl öne çıkabileceğimize dair bilgileri bize sağlıyor olması. Yaptığımız albümleri pazarlama konusunda bize çok yardımcı oluyor aynı zamanda.

>>Thrown to the Sun’ın gelecek hedefleri ve hayalleri neler?

Geleneksel anlamda fazla hayal kurmayan bir grubuz. En büyük hayallerimizin bile gerçekleştirilebilecek yolları olduğunu biliyoruz. Yaşadığın ülkenin neresi olduğu önemli değil, İnternet gibi araçlar ile imkânların gökten yağdığı bir dönemdeyiz. Bu yüzden yaşadığımız sıkıntıların arkasına saklanmıyoruz. Tabii ki yurtdışında büyük festivallerde sahne almak gibi hedeflerimiz var ve bunları da gerçekleştirebileceğimizi düşünüyoruz.