“Eskiden kasabada Çalık Oğlan derler bir aklı eksik oğlan varmış. Bizim köyün kocalarından Memiş Ağa bir gün kasabaya varmış ki, bu Çalık Oğlan Pazar yerinin ortasına oturmuş ah vah ederek ağlayıp durmakta. “Nedir, neye ağlarsın hey Çalık Oğlan” diye sormuşlar buna. Çalık Oğlan da demiş ki: “Benim bir ayağı çukurda çok yaşlı bir anam var. Babamı dersen, genç bir yiğit...Şu anam olacak karı ölse de, yiğit babam da taze bir gelinle evlense...Eve gelen taze gelini hem babam sevse hem de ben sevsem...İşte bunun için dua ederim..” Bizim rahmetli Memiş Ağa da oradakiler gibi, Çalık Oğlan’ın bu akılsız sözlerine gülüp geçmişler. 

Gel zaman git zaman Memiş  Ağa yine bir gün kasaba pazarına varmış. Bakmış ki Çalık Oğlan yine pazarın orta yerinde ah vah ederek gözyaşı dökmekte, ama bu kez daha yanık çağırıp, saçını başını da yolmakta....Memiş Ağa “ulan Çalık Oğlum nedir yine derdin?” diye sormuş. Çalık Oğlan da demiş ki: “Anam ölsün de yiğit babam taze gelinle evlensin, taze gelini hem babam sevsin, hem ben seveyim diye dua ettiydim. Duam yerine geldi, ama tersinden yerine geldi. Yaşlı anam öleceğine cıvan babam öldü. Cıvan babam evleneceğine, kocakarı anam evlendi. Eve taze gelin geleceğine yiğit bir delikanlı geldi. Babamın karısı taze gelini hem babam sevecek hem ben seveceğim diye beklerken, anamın kocası olan herif hem anamı seviyor hem de beni seviyor..ben ağlamayayım da kimler ağlasın....”


Edebiyat tarihimizin usta yazarlarından Aziz Nesin’in İt Kuyruğu isimli kitabındaki “Nah Buraya kadar Geldi” hikayesindeki bu bölüm, ülke futbolunun içinde bulunduğu durumun bir özetidir adeta. Türkiye’deki futbol sevdalıları aylardır Mehmet Ali Aydınlar’ın görevi bırakması için dua edip durdular. Bırakmalıydı da. Siz onun istifasının ertesi günü televizyonlara çıkıp “süreci kötü yönettiğimiz doğru değil, süreç bundan daha iyi yönetilemezdi Mehmet Ali bey” dediğine bakmayın, süreç basbayağı kötü, hatta berbat yönetilmişti. Peki istifasının ardından aday olan isimler kimler. Beşiktaş taraftarının başkanlıktan istifa edeceği için festivale hazırlandığı Yıldırım Demirören ve Haluk Ulusoy federasyonlarının ikinci adamı Ata Aksu. Yukarıdaki hikayedeki Çalık Oğlan bizleriz aslında.

Yıldırım Demirören’in Beşiktaş kulübünün üzerine kabus gibi çöktüği dönemdeki faaliyetlerinden fırsat bulup federasyon ve futbolumuzun geleceği üzerine fikirlerini açıkladığı zamanlar, şike davası sebebiyle başlangıcı ertelenen Süper Lig’in geleceği ile ilgili görüşmeler sırasındaydı. Hatırlarsanız “şike davasıyla karanlığa düşen ligimizin marka değerini yükseltmek için play-off sistemine geçtik” onun vecizesidir. Ona göre ortada kanunlara ve yönetmeliklere aykırı bir durum ve bunun yarattığı doğal sonuçlar varsa bunun çaresi aykırılıkları bulup düzeltmek değil formatı değiştirmekti. Kulüpler Birliği Başkanı son 6 aylık süre içerisinde futbolun geleceği hakkında başka vecizeler de sundu bize elbet. Bunlardan sonuncusu olan “gerekirse Avrupa kupalarına 3-5 yıl gitmemek” onun önerilerinden birisi. 6 ay önce marka değerinden bahseden bir insanın (bu değeri artırma yollarını ararken herhalde uluslararası alanı hedef almıştı, yoksa Ahmetle Mehmeti değil) geçen sürede o marka değerini bir anda hiçe sayması daha şimdiden başkanlık koltuğundaki muhtemel icraatları hakkında bilgi veriyor.

Ata Aksu var bir de elbet. Haluk Ulusoy federasyonunun değişmez simalarından Aksu, şike davası  ve yarattığı sürecin kellesini aldığı Aydınlar’ın yerine aday. Euro 2000 elemelerinde, Portekiz’i mağlup etmesi için Macaristan’a 750 bin euro teşvik primi gönderen federasyonun bir üyesi ve bu konuda televizyon ekranlarında “bir sorun görmediğini” açıklamış bir isim. Kısacası elimizdeki seçenekler şu andaki sürece tam anlamıyla uyum sağlıyorlar. 

Kutu: İlkokul Bahçesinden Hallice Savunma

Bir insanın mahkeme koridorlarında dolaşırkenki halet-i ruhiyyesi ve içinde bulunduğu zor durum bizim tartışma konumuz değil elbet. Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birisinin başkanı, o kulübe tarih boyunca yöneltilmiş en ciddi ve resmi suçlamaya karşı savunurken bu derece hedefinden sapmamalıydı. Bu bir yönetim tarzıyla beraber, bir zihniyet ve bakış açısı sorunudur. Aziz Yıldırım ve onun tabiriyle Fenerbahçe’ye karşı açılmış davanın antitezi veya savunması bu olacaksa biz hakikaten bütün kepenkleri indirip bir süre futbol konuşmayalım. Zira karşımızda ilkokul bahçesinde yaptığımız maçlardaki kavgalardan daha farklı bir şey yok. Fenerbahçe camiası ve en önemlisi o camianın şerefini her şeyin üstüne koyan taraftarlar bu komediye alet olmamalılar.