Geçtiğimiz hafta Leyla Erbil için İstanbul'da bir sempozyum düzenlendi. Basbayağı bir edebiyat olayıydı aslında.

Geçtiğimiz hafta Leyla Erbil için İstanbul'da bir sempozyum düzenlendi. Basbayağı bir edebiyat olayıydı aslında. Hele Erbil'in de katılmasıyla.

Çarpıcı.

Ayrıca bir istanbul & Ankara işbirliği oldu bu: Ankara'dan Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi ile Türkiye Yazarlar Sendikası ortak organize ettiler. Üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinin çeşitli malum sebeplerle yaşayan ve ısıran Türk edebiyatına bakmama gelenekleri olduğunu biliyoruz. Bu gelenek inatla bir dolu kurumda sürdürülse de bu gidişe terso odaklar da çıkmakta son yıllarda. Talat S. Hal-man'ın, Süha Oğuzertem'in ve diğerlerinin Ankara'daki çalışmalarını zaten daha önceki sempozyumlarından ve çeşitli başka üretimlerden biliyorduk. Bu kez, Türkiye Yazarlar Sendikası ile birlikte, sevgili Leyla Erbil üzerine kapsamlı bir sempozyumla katkı yaptılar.

Bütün programı buraya aktarmak mümkün değil. Erbil'in yaşamöyküsü ve bibliyografyasından başlayarak kurgu tekniklerine, siyasallığına, aykırı mekânlarına, isyan gramerine, hikayelerinde deneyime, anne figürlerine yaklaşımına uzanan sunumlar Sennur Se-zer'den Ayfer Tunç'a, Mehmet Fatih Us-lu'dan Orhan Koçak'a, Ahmet Oktay'dan Nilay Özer'e pekçok 'okuru' tarafından hazırlanmıştı. Yanlış anlamadıysam hazırlanan metinler bir süre sonra bir kitapta da toplanacak ve benim gibi tüm konuşmaları dinleyememiş ve esasta metinsever insanlar için bu bir nimet yerine geçecek.

Sempozyumun başlığı "Tuhaf Bir Yazar: Leyla Erbil'de Etikve Estetik" olarak seçilmişti. "Tuhaf bir yazar" adlandırması tabii yazarın Tuhaf Bir Kadın adlı kitabından çıktığını gizlemiyor. "Etikve estetik" çifti ise yazarın siyasi dertlerle estetik dertleri içice yaşatmadaki inatçı güzelliğine vurgu yapıyor. Siyasi düşünüşün edebiyatla daha hemhal olduğu bir dönem veya yerde gerçekleştirilsey-di aynı sempozyum 'siyaset ve estetik' gibi bir başlık tercih edilebilirdi.

Oğuzertem'in konuşmasında altını çizdiği bir nokta özellikle önemli geldi bana. Erbil'in 75. yaşına basmasını fırsat bilip "hadi bu kıdemli büyük yazarımız için bir büyük etkinlik gerçekleştirelim ve sahneleyelim" anlayışıyla yola çıkmadıklarını, zaten seçerek Erbil üzerinde çalışmakta, yoğunlaşmakta olduklarını söyledi. Belki de etik ve estetiğin iç içe geçtiği yer burasıydı sempozyum adına. Bugün edebiyata market rafı anlayışıyla bakanlar için Erbil de pek büyüktür en vasat edebiyat büyüğümüz de pek büyüktür. Önde gelenlerin ve öne çıkanların büyük harfli Kültür'ü ayrıştırmalara ve değerlendiremelere yer bırakmadan büyükler listesi yapıyor. Zaten hep listelerle çalışır. Erbil'den gerçekte kendisinin hiç hazzetmeyeceği zararsız bir anıt yapmayı tercih ederler, ediyorlar. Halbuki Erbil ve onun gibi yazarlar çatışmalarıyla var. Deleuze'ün Nietzsche için söylediği gibi "Eğer ana kavramlarının "kime karşı" yöneltildiğini görmezsek Nietzsche'nin tüm yapıtını yanlış anlarız." Kimle ve daha da önemlisi ne ile savaştığı anlaşılmadan anlaşılamaz.

Benim için Leyla Erbil Türkiye edebiyatının önde gelen yazarlarından biri değil önü bozan yazarlarından biridir. Büyük tazeliği de budur bence. Yeni öykü memurları ve roman pazarlamacıları üretmekle meşgul kanonun tersine, bugün Leyla Erbil'den esinler taşıyarak yıkıcı, yenileyici, başka ve yöndeğiştirici birşeyler yazmak mümkün.

Hele ki siyasi kaygıları siyaset alanından taşırmadaki ısrarı. Siyaseti her yere çeker ve her yeri de siyasete iter. Bireysel olan değil kişisel olan politiktir.