Bazen serap görmek bile işe yarar. Çöldesinizdir; mecaliniz tükenmiş, diliniz damağınız kurumuş, dizleriniz üzerine çökmüşsünüzdür. Ufuktaki vaha görüntüsü....

Bazen serap görmek bile işe yarar. Çölde-sinizdir; mecaliniz tükenmiş, diliniz damağınız kurumuş, dizleriniz üzerine çökmüşsünüzdür. Ufuktaki vaha görüntüsü son bir gayretle ayağa diker sizi. Bi gayret ilerlersiniz. O ilerlemede bir vahaya ulaşırsanız eğer, umut büyür. Fakat, serap salt bir serap olarak çıkarsa karşınıza, o fenadır işte.

Umut, çöldeki serapla vaha arası birşeydir. O yoksa, kalkamazsınız kapaklandığınız yerden. Vahalara ulaştırmayan umut ise, kendisini de yiyip bitiren bir seraptır. İyi değildir. And içip, yemin ederek açtık yeni Meclis'i. Gözlerin dikildiği yerden bir "sorun" çıkmadı. Tersine, gidip Bahçeli'nin elini sıkarak "günün fotoğrafı"nı da verdiler. Sıradan bir nezaket kuralının yerine getirilmesi sayılabilecek el sıkma, DTP'liler el sıkınca haber oldu da, onların elinin sıkılmamasına, CHP'lilerce mesela, takılmadık pek.

Her başlangıç bir umuttur. Eli kulağındaki 60. hükümet, eskisinin "aynen"den de öte devamı olacağından, bir başlangıç sayılmaz. Susuzluğa çare olarak memleketin nehirlerini satmayı düşünmeleri bile, 60. AKP hükümetinin kökten piyasacılığı tam gaz sürdüreceğinin kanıtı. Bir yenilik olacaksa o cephede, belki Başbakan'ın, "müşterilerimin yüzde 90*1 AKP'ye oy verdi. Artık siz de geliverin" diye davet edildiği Reina'ya gidivermesi olur.

Nehirleri satmaya hazırlanan, başbakanı Reina'ya çağrılan bir hükümetten "yenilikler" beklemek boşuna. Meclis'in yeniliği ise, kazılan tünelden, bağımsızlara, DTP'lilere gösterilen ilgiden belli. Bu ilgi, harekete geçirdiği enerjiyi bir seraba toslatmadan, bir vahaya doğru biraz daha ilerlemeye yararsa ne ala!

Açılışta "günün fotoğrafı"nı vermiş olsalar da, DTP'nin işi hiç kolay değil. Bir yanda silahlı mücadele sürer ve orada da burada da tabutlar taşınırken omuzlarda, öte yanda her-gün PKK ile arasına net bir çizgi çekmeye zorlanacak DTP'nin Meclis macerası ilk günkine tamamen ters fotoğraflar vermeye de gebe. Çatışmalar sürdükçe, DTP de etkisini hissettiği iki farklı siyaset alanının gerilimiyle gerilecek. Zor da olsa, DTP'nin Meclis'te oluşu bir yeniliktir, umuttur.

Sosyalistler de, onca yıl sonra sosyalist bir milletvekilinin Meclis'e girmesiyle umutlandılar. Ancak, Meclis bir milletvekilinin içinde kaybolabileceği kadar büyüktür ve ufukta görünenin seraba dönüşmemesi ancak dışardaki örgütlü sosyalist yapıların Ufuk Uras'a desteğiyle mümkün olabilir.

Arkasında sağlam bir dayanak olmayan, sokaktaki ayağı güçlü basmayan, dışarda ilmik ilmik örülecek örgütlü bir mücadelenin paralelinde ilerlemeyen, yeni başarı öykülerinin önünü açamayan bir Meclis temsiliyetinin sosyalistler açısından fazla bir anlamı olmayacaktır.

Seçim süreci ve bağımsız aday kampanyaları öğretici derslerle dolu. Başarı, konulan hedefle ölçülebilen bir şey. Sosyalistlerin, CHP'nin başarı veya başarısızlığı ile meşgul olmayı bırakıp, kendilerini tartmaları gerek. "Neyi hedefledik, ne oldu?" sorusuna, tabii kendilerine bir hedef koymuş iseler, net yanıtlar verebilmeleri gerek.

Artan nüfus ve seçmen sayısına karşın, "kendisini sosyalist olarak tanımlayan" partilerin toplam oyları, 2002'den 2007'ye, düşmüş ve oy yüzdeleri de yüzde 1.04'ten yüzde 0.93'e gerilemişse ve gittikçe daralmaktaysa sosyalistlerin dayandığı taban, tüm sosyalist oluşumların kendilerini baştan aşağı sorgulaması kaçınılmaz olsa gerek.

Kuramsal sorgulama ayrı ve derin bir konu. Oradan hangi sonucu ulaşılırsa ulaşılsın, şunu mutlaka sormak gerek: Seçim süreci fırsat bilinip kaç ev ziyareti yapılmış, kaç esnafın eli sıkılmış, kaç kahvede toplantı düzenlenmiş, daha önce yakın çevrede bulunmayan kaç insanla konuşulmuştur? "Kendilerinden olmayanlara" ne kadar dokunabilmiştir sosyalistler?

Evet, yeni Meclis açıldı ve artık orada bir sosyalist var. Peki, ya şimdi? Sosyalistlerin yeni bir hedefi var mı ve oraya ulaşamak için nasıl çalışacaklar? Karşımıza bir serap mı, yoksa bir vaha mı çıkacak? Asıl bunları merak etmek gerek.