Türkiye Süper Ligi, bu yıl epey zorlu geçeceğe benziyor. Şampiyon adayı dört takım da köklü değişimler yaşadı. Fenerbahçe ve Galatasaray teknik sorumlu bazında yaptığı değişikliklerle...

Türkiye Süper Ligi, bu yıl epey zorlu geçeceğe benziyor. Şampiyon adayı dört takım da köklü değişimler yaşadı. Fenerbahçe ve Galatasaray teknik sorumlu bazında yaptığı değişikliklerle, sistem anlamında farklı ufuklara yelken açacağını ortaya koydu. Beşiktaş ve Trabzonspor ise, birçok oyuncu transferi yaptı. Bu sayede kaliteyi artırmayı hedefledi. Özellikle Trabzonspor neredeyse tüm takımı farklılaştırdı ve Ersun Yanal’la yola devam kararı aldı. Aynı teknik adamla ligi geçirmeyi düşünen Bordo-mavililer, bizce bir doğruya imza attı. Bunca başka oyuncuya birde çalıştırıcı değiştirilseydi, sonucun hüsrana dönüşmesi büyük olasılıkla kaçınılmazdı. Aynı uygulamayı Beşiktaş da tercih etti. Kanımca, bu da doğru bir karar olarak alkışlanabilir.

Fenerbahçe ve Galatasaray ise; antrenör değişimine giderek takımın sahadaki görüntüsünün tamamen değişmesini hedefledi. Galatasaray Alman ekolünün devamını tercih ederek biraz yumuşak geçiş yapmayı amaçladı. Bu da onlara bir avantaj sağlayabilir. Hakan Şükür sendromunun da bir sonuca bağlanması artı bir değer olarak kadul edilebilir. Fenerbahçe ise; tam tersi bir uygulamayla hem sistem, hem de kişilik farklılığı olan bir bir çalıştırıcıyı takımın başına getirdi. Bu kararın alınmasında; geçtiğimiz yıl Zico’nun konsantrasyon ve disiplin anlayışının yetersiz olması nedeniyle şampiyonluğun kaybedilmesi düşüncesinin büyük rol oynadığı söylenebilir. Ayrıca, Fenerbahçe’nin Aurelio’yu İspanya’ya kaptırması büyük bir dezavantaj olarak kabul edilebilir. Çünkü, Marco Türk statüsünde oynuyor ve takımın belkemiğini oluşturuyordu.

Bu avantaj ve dezavantajların yanı sıra asıl savaşımın iki yerli ve iki yabancı teknik direktör arasında geçecek olması olaya ayrı bir boyut kazandırmakta. Ersun Yanal ve Ertuğrul Sağlam akademik kariyerli, deneyimli ve genç iki teknik adamımızdır. Skibe ve Aragones’e karşı elde edecekleri başarılar Türkiye futbolu açısından bir dönüm noktası oluşturabilir. Böylece yıllardır süre gelen yerliydi, yabancıydı tartışmaları da son bulur.

Benim gönlüm Yanal ve Sağlam’dan yana. Onların elde edecekleri başarılar, Türkiye’deki spor yüksek okullarının da önünü açacaktır. Geçmişte “Spor Akademileri” diye ünlenen bu okullardan her yıl yüzlerce değerli öğrenci mezun oluyor. Bu gençlerden birçoğu aldıkları eğitimin yanında literatür zenginliği de kazanıyor. Ama, görüyoruz ki neredeyse hiç biri spor camiasına giremiyor ve körelip gidiyor. Bunun sonucunda da her yıl onlarca alaylı ve yabancı, liglerimizde boy gösteriyor.

Ulusal takımımıza bile yurtdışından kondisyoner getiriyoruz. Adamların yaptıklarını da büyük bir hayranlıkla izliyoruz. Aslında şöyle bir uzanıp baksak bu bilgilerle donatılmış yüzlerce, binlerce “Spor Akademili genç” gözümüzün önünde durmaktadır. Ama, nedendir bilinmez, hiç birinden yararlanılmaz. İşte bunun için de, Ertuğrul Sağlam ve Ersun Yanal bir misyonu yüklenmiş bulunuyor. Onlar bir takım şeyleri bu ülkeye kanıtlamak zorundadır. Bilimselliğin ve akademisyenliğin öncüsü olmalıdırlar.

Bulundukları mevkilere siyasi yandaşlık, eş, dost, akraba ilişkisi nedeniyle gelmedilerse; “Spor Akademisi” ilk mezunlarından biri olarak bunu onlardan istiyorum. Başaracaklarına da inanıyorum.