Turgut Özal’dan sonra Türkiye’de her şeyin “özel” olanı baş tacı edildi. Özel sektör her alanda başarılı olacaktı. Bunun için kamuya ait bütün yapılar devlet eliyle yere serildi. Üstünde...

Turgut Özal’dan sonra Türkiye’de her şeyin “özel” olanı baş tacı edildi. Özel sektör her alanda başarılı olacaktı. Bunun için kamuya ait bütün yapılar devlet eliyle yere serildi. Üstünde horon tepildi:

“Kahrolsun kamu sektörü, yaşasın hür teşebbüs!”

Hür teşebbüsün en fazla öne çıktığı alan ise sağlık sektörü oldu. Otel kıvamında konfora sahip tesislerde şişkin faturalı tedaviler dönemi başladı.

Sağlıklı girenler hasta çıktı.

Hasta olanlar ise öldü!

Ancak bunlar o kadar fiyakalı cümlelerle anlatıldı ki, artık büyük kentlerin kenar mahallelerinde bile “medical hospital”lar açılmaya başladı.

En alt gelir grubu bile hastane yerine “medical” merkezlerde muayene oldu, kendilerini “hospital”larda kestirdiler.

Çok hızlı yaşanan süreç bir noktaya geldi dayandı:

“Siz en iyisi üniversite hastanesine gidin!”

•••

 

Özel sağlık kuruluşlarıyla çalışan hekimler (İstanbul’da) bile riksli ameliyatlar için yakınlarına şu tavsiyede bulunuyorlar:

“Çapa veya Cerrahpaşa’da yapalım!”

Neden böyle?

Çünkü üniversite hastanelerinde insan sağlığı sektörün bir parçası değil henüz!

Oralarda insan sağlığının dolar cinsinden bir karşılığı bulunmuyor.

Hastanın ne tür tedaviye ihtiyacı varsa o uygulanıyor.

Gerekmeyen testler ve ameliyatlar yapılmıyor. Zaten öyle bir lüksleri de bulunmuyor. Hasta ne kadar çabuk sağlığına kavuşup taburcu olursa hastane açısından o kadar iyi oluyor. Yeni hastalara yer açılıyor.

Özel sağlık kuruluşlarının temelinde “kâr” etmek olduğundan hastayı kısa sürede evine yollamak akıllıca kabul edilmiyor.

•••

 

Omuzundaki ağrıyla fiyakalı özel sağlık kuruluşuna koşan turizmci işadamı Cem Polatoğlu, boyun omurları arasına yerleştirilen metal parçanın yemek borusuna yaptığı baskı ile ayıldığında kolundaki ağrı olduğu gibi yerinde duruyordu.

Ameliyatı yapan doktorun ise yeni teşhisiyse şaka gibiydi:

“Kolunuzdaki ağrı geçmediğine göre bir de kalp elektrosu çekelim!..”

Düşünebiliyor musunuz, kolundaki ağrı için boyun fıtığı ameliyatı yapılan hastaya, üç gün sonra kalp elektrosu tavsiye ediliyor. Öncelikle elektro çekmek mümkün değil miydi?

Elektro ucuz, boyun fıtığı ise pahalı bir operasyona tekabül ediyordu, pahalısı seçildi!

Polatoğlu tek başına değil... Kendisi gibi taklaya gelenler için açtığı www.doktormagdurlari.com adlı siteden benzeri hikâyelerin paylaşılmasını sağlıyor.

Para ile sağlığı yanyana getiren bu çarpık düzenin bütün defoları kısa sürede ortaya saçıldı. Tek umudumuz ise her şeye rağmen “sağlık için sağlık” şiarıyla yoluna devam eden üniversite hastanelerimiz. O kurumlarda doktorlarla birlikte mesai harcayan bütün sağlık personeli isimsiz kahramanlar olarak topluma güven vermeye devam ediyorlar.

Yoksa şöyle cümleler havada uçur muydu:

“Bu ciddi bir ameliyat üniversite hastanesinde yapalım!..”