İzmir mitingini ancak dünkü gazetelerden izleyebildim. Pazar günü sürekli toplantı halinde olmak televizyon karşısına geçmeye de olanak tanımadı. Gazetelerden anlıyorum ki, yine görkemli...

İzmir mitingini ancak dünkü gazetelerden izleyebildim. Pazar günü sürekli toplantı halinde olmak televizyon karşısına geçmeye de olanak tanımadı. Gazetelerden anlıyorum ki, yine görkemli, yine kalabalık. Yine on binlerce bayrak...

Erzurum'da TOKİ'nin tamamladığı konutların dağıtımı da bir AKP mitingine dönüşmüş ve orada da 60 bin bayrak dağıtılmış. Anlaşılan, seçim sürecindeki mitingler birer "bayrak yarışı"na dönüştü. Yani tam bir "Sağdan sola, soldan sağa, salla bayrağı düşman üstüne" durumu. Bundan neden hazzetmediğimi, geçen gün bizim ufak oğlanla sohbetlerimizi naklederek anlatmıştım. Bu ülkede yaşayan herkesi temsil eden bir sembolü, karşılıklı olarak "düşman üstüne" sallar gibi sallamaya başladığımızda, işin nereye varacağını kestirmek zor olmasa gerek.

Evet, İzmir mitingi de olağanüstü kalabalık-mış. Mitingin başladığı saatlerde, bir taksi içinde üç yabancı gazeteciyle, İstanbul'da toplantı yapacağımız mekâna doğru gitmekteyiz. Gazetecilerin huyudur; yabancı bir ülkeye gittiklerinde gözleri radar gibi çevreyi tarar, gelip geçtikleri caddelerdeki tabelalardan, o hiç bilmedikleri dillerde yazılmış duvar yazılarından anlamlar çıkarmaya, her zaman komik olan bir aksanla onları okumaya çalışırlar.

Bu kez de farklı değil. Önde oturan İspanyol meslektaş, işe taksinin göğsüne yapıştırılmış daire şeklindeki pulla başlıyor: "Sigara öldürür!" Bir iki tekrardan sonra ne dediğini anlayıp anlamını söylüyorum. İçerde okunacak şey kalmayınca dışarıları tarıyor. İstanbul trafiği malum. Bir apartmanın girişinde duraklayınca, oradaki duvar yazısına takılıyor bizimki. "Bu ne demek?"

Kim, ne düşünerek yazdı bilmiyorum ama o yazı aramızda uzun ve felsefi bir tartışma başlatıyor: "Aptalız ama çoğunluğuz". Gerçekten, bu ne demek şimdi? Aziz Nesin'e bir gönderme mi? İnsan hiç çoğunluk olma uğruna aptallığı tercih eder mi? "Kral çıplak" diyen çocuk karşısında aptal durumuna düşen çoğunluk, aslında aklı önemsediğinden ve akıllı görünme sevdası yüzünden aptal durumuna düşmemiş midir? Velhasıl, derin mevzu.

Yanlış anlaşılmasın, ben çoğunluğa asla aptal demem. Tersine, çoğunlukların içinde çok akıl vardır. Bir şeye karşı toplandığında çoğunluk, ki bir şeye karşı çoğunluk olmak, birşey için çoğunluk olmaktan her zaman daha kolaydır, o akıl tek bir akılmış gibi görünür. Ama çoğunluğun yürüyüşü biraz uzayınca, içindeki farklı akıllar da uç vermeye başlar. O yüzden, bence ADD'nin "artık miting düzenlemeyeceğiz" kararı son derece akıllı bir karar.

İzmir mitinginin önemli notlarından biri, onca "Birleşin" çağrısına karşın, tek vücut gibi görünen aynı kalabalığın içinde iki farklı aklın, DSP ve CHP "akılları"nın inatla ayrı yerlerde durmaları. Bu uzak duruşun nedeni, ne kadar ideolojik, ne kadar "duygusal"dır ayrı konu. Şu kesin, kalabalığın yürüyüşü uzadıkça, farklı akıllar uç veriyor ve bu durum kalabalığın "çelik çekirdeği" olan kürsüye kadar yansıyor.

Baksanıza, Zülfü Livaneli neler demiş: "Doğulusu batılısı, kuzeylisi güneylisi beraber yürüyelim. Aramıza düşmanlık sokmak isteyenler var. 3 saattir buraya çıkmaya çalışıyorum, engelleniyorum. Sizin sesinizi kesmeye çalışıyorlar. Bunlara meydan vermeyin. Sloganımız, 'Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine'." Hangi akıl Livaneli'nin bunları söylemesine engel çıkardı acaba?

Ya Sabah'ın birinci sayfasındaki "Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan konuşturulmadığı için ağladı" haberine demeli!

Bir de Prof. Birgül Ayman Güler'in "Birleş-meyene mazbata yok, ama birleşseniz de programınızda tam bağımsızlık yoksa yine mazbata yok. Programınızı yapın, tam bağımsızlığı programınıza koyun, ondan sonra oy isteyin" sözleri var.

İşte zurnanın zırt dediği yer de burası. İşin içine program falan girince, artık neye karşı değil ne için toplanmaya başladığınız konuşulur ki, o andan itibaren kalabalıklaşmak zorlaşır. Kalabalığın içinden çıkan bin bir akıl kalabalığı bin bir yöne çeker.

Olsun, böylesi daha sağlıklıdır. Tarihte bir şeye karşı birleşmenin de zorunlu olduğu ölüm kalım anları vardır. Ama asıl ilerletici olan, ne istediğini bilen, ne için bir araya geldiğinin bilincinde kalabalıklardır.

Şimdi, insanları ne istedikleri üzerinden kala-balıklaştırmayı hedefleyen bir program ortaya koymak daha önemli. Çok-akıllı çoğunluklar uzun süre çoğunluk kalamazlar. O yüzden, önemli olan bir aklı; vicdandan, ahlaktan, eşitlik ve özgürlük duygularından beslenmiş bir aklı öne çıkarmaktır.