David Mamet, “Film Yönetmek Üzerine” adlı kitabına; Türkiye piyasasının kat be kat büyüklüğündeki ama benzer karmaşıklıktaki Holywood sektörüne getirdiği eleştiri ile...

David Mamet, “Film Yönetmek Üzerine” adlı kitabına; Türkiye piyasasının kat be kat büyüklüğündeki ama benzer karmaşıklıktaki Holywood sektörüne getirdiği eleştiri ile başlar.  Senaryo yazmanın yazma kariyeri için yanlış bir başlangıç olacağını savunan Holywood ve çevresindekilere, yanıldıklarını mantık çerçevesinde anlatır ve Holywood’a kendi kariyerini sorgulatır. Kitap David Mamet’in 1987 yılında Columbia Üniversitesi Sinema Okulu’nda verdiği derslerin dökümünden oluşuyor. Tiyatro eğitimi alan sanatçı, ilk yapıtlarını da Tiyatro geleneği içinde vermiştir. Kitabı, kendi deyimiyle “film yönetme kuramı olarak ortaya koyduklarım, senaryo yazarı olarak sahip olduğum çok daha geniş bir tecrübeden derilip çatılmıştır” cümleleriyle çerçeveler. Film yönetmenliğini, senaryo yazımının keyifli bir uzantısı olarak gördüğünü belirtir. Kitabı oluşturan beş makalenin dördü senaryo, senaryonun birimleri ve gelişimi üzerinedir; diğeri de kısa film senaryosunun yazıldığı uygulamalı dersin notlarını barındırmakta ve senaristi sonuca götürmektedir.

 “Müdahale edilmemiş görüntüler” bölümün hatta kitabın omurgası. Amerikan senaryolarının, gündelik hayatta olup biteni kayıt altına almakla uğraştığını “aktör etrafında dolaşarak” yaratıcılıktan yoksun filmler ortaya çıkarttıklarını bulgular.

David Mamet, kamerayı çoğaltma aracı olarak kullanmak yerine yaratma aracı olarak kullanmanın sırrını vermektedir. Eisenstein’ın montaj kuramından hareket ederek:“görüntüler arasındaki zıtlıkların, izleyicinin kafasında öyküyü ilerletmesini sağlayacak biçimde art arda dizilmesidir” der. “Kesme”lerle anlatmanın izleyiciyi şaşırtacağını belirtir. Bu durum filmin izlenebilirliğinde temel unsuru oluşturmaktadır. Mamet göre, “Sahne”nin oluşumu, yönetmenin en çok ilgilenmesi gereken birimi işaret etmektedir.

Mamet, Aristoteles’in “karakter, alışkanlık haline gelmiş davranıştan başka bir şey değildir” tanımından hareketle, yapay karakter yaratma çabasının, öykü içinde ne şekilde sırıtacağını tartışır. Kitabın ikinci ve sonraki bölümleri öğrencilerle diyalog şeklinde geçmektedir. Senaryonun adım adım oluşumu rahtlıkla izlenebilmektedir.

Mamet, postmodern kültüre getirdiği eleştirel yaklaşımı açıklar. Modern tiyatro, modern sinema, performans gibi yeni başlıkları inceler. Durumu, nevrozdan psikoza geçişin süreçleri olarak tanımlayarak yeni dili hastalıklı bulmaktadır. Bu kitabı, David Mamet’ın senaryolarını yazdığı ve zaman zaman yönettiği filmleri de düşünerek okumak, yazarın kuramını kavramamızda ufuk açıcı olacaktır.

1997’de yazdığı Wag the Dog (Başkanın Adamları) Mamet’i anlamamıza iyi bir örnek oluşturur. Filmde ABD hükümeti sıkışır. Holywood’a başvurarak sahte bir savaş yaratma isteminde bulunur ve bu senaryo uygulanır. Komplo teorisyeni il birlikte ülkenin en ünlü yönetmeni sonuçtan zaferle çıkarlar. Hükümet halkı maniple ederek amacına ulaşır, adamlarımız paraya kavuşur. Yapılan kurgunun tek farkı olayların beyaz perde yerine gündelik hayatta geçmesidir. Mamet’ın kitapta net olarak altını çizdiği “tüm filmler kurmacadır; mesele öykünün ne kadar iyi kurulmuş olduğudur” cümleleri bu filmde vücut bulur…

Kitap, kaba hatlarıyla; bugüne kadar senaryo kuramları ya da yaratıcılık üzerine söylenen cümlelerin dışında bir söylem geliştirmemesine karşın, anlatım dili ve analitikliği göz ardı edilmemelidir. Direkt ve net tespitler, özellikle senaryo yazarı ya da yazar adayı kişiler için anlamlıdır.