Türkiye ve KKTC tamamen Türkiye'deki seçim tartışmalarına kilitlenmiş durumda. Hem Türkiye'deki hem de Kuzey Kıbrıs'taki özellikle "AB ve Kıbrıs Politikasından" memnun olmayanlar şimdiden "AKP seçimi kaybederse...

Türkiye ve KKTC tamamen Türkiye'deki seçim tartışmalarına kilitlenmiş durumda. Hem Türkiye'deki hem de Kuzey Kıbrıs'taki özellikle "AB ve Kıbrıs Politikasından" memnun olmayanlar şimdiden "AKP seçimi kaybederse, yandınız..." mesajlarını vermeye başladılar.

Türkiye ve KKTC'yi dışarıdan gözlemleyenler ise Türkiye'deki "Cumhurbaşkanlığı seçimi ve ardından gelmesi beklenen erken seçim" tartışmalarını hayretle izlemekteler. Çünkü her fırsatını bulduğunda kendini "artık AB üyesi olmayı hak etmiş" ülke diye tanıtan Türkiye'nin seçimler nedeniyle "işlemez" bir hale gelmesi ve hatta bu seçimlerin Kuzey Kıbrıs'ta istikrarı bile tehdit ediyor olması aslında AB'deki "Türkiye karşıtlarının" tezlerini doğrulamakta.

AB kamuoyunu oluşturan "sokaktaki Avrupalı" saf bir şekilde sormadan edemiyor: "Başbakanınız niçin Cumhurbaşkanı olamaz?" diye.

Bir ülkede o ülkenin sorunlu da olsa geçerli olan seçim kanuna göre demokratik seçimle işbaşına gelmiş bir başbakanının, tartışmalı da olsa geçerli kurallara göre cumhurbaşkanı seçilmesi, AB kamuoyunun bakışı açısından değerlendirildiğinde, en doğal olay konumunda.

Avrupa'da sokaktaki insan kendisini demokratik bir ülke diye tanımlayan bir ülkede sosyal demokrat kimliğe sahip olduğu iddiasındaki bir partinin, parlamenter demokratik kurallar dışı çözümler arayışına girerek, normal koşullarda seçilmesi kesin olan bir adayı engellemeye çalışmasını da anlayamamakta.

TBMM içinde iktidar olmaya ve Cumhurbaşkanı seçmeye yeterli çoğunluğa sahip bir partinin muhalefetin iddiasına göre "Türkiye açısından sakıncalı" olduğunun iddia edilmesi ise birçok Avrupalı'nın gözünde "garip" bir durum.

İktidara geldiği günden beri Türkiye'nin AB ile ilişkilerini biçimlendirmesine, Kıbrıs Politi-kası'nı değiştirmesine, Türkiye'de idam cezasının kaldırılması ya da insan hakları alanında reformların çıkarılması alanında da elindeki parlamenter demokratik olanakları kullanmasına karşı çıkılmayan iktidar partisi AKP ve Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şimdi Cumhurbaşkanlığı söz konusu olduğunda "büyük bir sorun" olmasını AB kamuoyuna anlatmak mümkün değil.

Hele Avrupalılar kendilerine "Recep Tayyip Erdoğan başbakan olursa eşi de Türkiye'nin ilk türbanlı first lady'si" olacak dendiğinde bunu diyen "Türkleri" hiç anlayamıyorlar. "Başbakanının eşi türbanlı olabilen bir ülkenin cumhurbaşkanının eşi niçin türban taka-maz?" sorusuna cevap arıyorlar doğal olarak.

Üstelik AB ülkelerinde yaşamakta olan Türkiye kökenli ya da vatandaşı göçmen kadınların büyük bir çoğunluğunun her geçen gün biraz daha örtündüğü ve erkeklerinin eşlerinin önünde yürüyerek Alman, Fransız ya da Belçikalı komşularının dikkatini çektiği bir ortamda "bu insanların başbakanının ya da cumhurbaşkanının eşi de elbette türbanlı olur" diye düşünülmesine de hiç şaşırmamak lazım.

Onlarca yıldır Mustafa Kemal Atatürk adını istismar ederek "Atatürkçülük" kavramını her türlü çıkarları için "kullananlar", gerçekte Türkiye'nin her geçen gün daha fazla "yeşil-leşmesinde" en büyük sorumluluk "taşıyanlar" olduklarını inkâr ededursalar da ve "antidemokratik" çözümler arayışı içinde "ordudan" medet ummaya devam etseler de bence Avrupa onları hiç anlamayacak.

Şu anda Türkiye'nin içinde bulunduğu ortamı en iyi Aziz Nesin anlatabilirdi AB kamuoyuna. Onlar da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "laik" Türkiye Cumhuriyeti'ni tam olarak anlayamasalar bile neşeyle izlerlerdi.