Savaş bazen kaçınılmaz olabilir tabii. O kadar kaçınılmaz olur ki, dört bir yandan ülkenizi işgal edenlere karşı dişiniz tırnağınızla savunursunuz ülkenizi. Kurtuluş Savaşı’dır yaptığınız!

Evet, cephede ordular savaşır. Ordular yener, yenilir. Ama hiçbir savaş yalnızca ordularla kazanılamaz. Halklar kazanır savaşı. Ordusuyla bütünleşmiş, kendisi ordulaşıp özgürlüğü ve vatanı için savaşan halklar.

O yüzden, küçücük Vietnam’ın ufak tefek insanları, çekilip ormanlarına, ellerine geçen her şeyi kullanarak darmadağın edebilmiştir Amerikan rambolarını. İngiliz sömürgecilerin parmaklarını kırdığı dokumacılarla bütünleştiği için, bir çıplak Gandi kazanabilmiştir bağımsızlığını Hindistan’ın.

Stalingrad Nazi Almanyası’na direnebilir miydi öyle, yalnızca Sovyet ordusu olsaydı savaşan?

toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çok” olanlar, “korkak, cesur, cahil, hakim ve çocuk” olanlar; zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayanlar; Antep köylüklerinde ırgatlık yapan Karayılan;  Şaban Reis’in takasındaki Arhavili İsmail; ve de ayın altında kağnıları yürüten kadınlar; “ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak ve kırmızı kuşak” üstünde ne varsa dış lastiğin içine tıkan İstanbullu şoför Ahmet

Kısaca halk dediklerimiz yani. Savaş ancak onlar da savaşıyorsa kazanılır, onların desteğiyle savaşılıyorsa…

O yüzden, dünyanın en güçlü ordusu Saddam’ı yense de başarısız oldu Irak’ta. O yüzden, NATO altında toplanmış yedi düvel, en muazzam teknolojileriyle donattığı ordusuyla bir türlü baş edemiyor, Sovyetler’in de baş edemediği Afganlarla.

Suriye’nin Telabyar’ı, hemen karşısı Akçakale’nin, Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) elinde şimdi. Orayı geri almak için atılan top mermiler düşüyor Akçakale’ye. Dün bizim muhabirlerimiz dolaşıyordu Telabyar sokaklarında. Eskinin 30 bin kişilik kasabasında 300 kişi bile yok şimdi. Bomboş sokaklarda devriye gezen yalnızca ÖSO militanları var yalnızca, halksız kalmış kasabada neyin güvenliği için devriye geziyorlarsa.

AKP, Türkiye’yi çatışmanın doğrudan bir parçasına dönüştürdüğü Suriye politikasını Meclis’ten geçirdiği tezkereyle bir vites daha yükseltti. O vites yükseltişine karşı, “1 Mart hayaleti” dolaşmaya başladı memleketin dört bir yanında. Taksim’de koca bir dev oldu o hayalet!

Başbakan, bakanlar, bu tezkerenin bir savaş tezkeresi olmadığını söylüyorlar. Öyledir umarım. Tersi, yalnızca macera değil intihar olur zaten. Savaş, ne tezkereyle kazanılır, ne de ordularla!

AKP adımlarını araştırma şirketlerinin söylediklerine bakarak atmayı pek seviyor. Umarım şimdi de öyle yapar. İçlerinde iktidar partisinin gözdelerinin de olduğu pek çok şirketin yaptığı araştırmaların sonuçları ortada. Halk hükümetin Suriye politikasını desteklemiyor. Askeri bir müdahale ve savaş asla istemiyor!

Askeri müdahaleye hayır diyenlerin oranı yüzde 80’lere yaklaşıyor. BM onaylı bile olsa onaylanmıyor savaş. Üstelik, AKP seçmenleri de yüzde 40’lara yaklaşan oranda yanlış buluyor Suriye politikasını.

Ermenistan’la sorunlarını çözmeye yönelmiş, İsrail ve Suriye arasında arabuluculuk yapan, İran’ın nükleer programı konusunda Brezilya ile birlikte devreye giren, Bağdat’la da Kuzey’deki Kürt yönetimi ile de arası iyi olan, AB’ye girdi girecek sanılan Türkiye’den geriye ne kaldı, bakın? Hangi komşu kaldı, sıfır sorunlu?

Halksız savaşlara giren iktidarlar, savaşı kendi halkına karşı da yürütürler. “Düşman”ı yenmek için, önce kendi halklarını yenmek zorunda kalırlar. Artık başarı, dışarıda da içerde de sevilip sayılan değil, “korkulan” olmaya endekslenmiştir. Vatandaşlar susturulur, hukuk iyice köşeye kıstırılır. Demokrasi, savaştan sonra inşallah!

Yüzlerce örneği vardır tarihte, halksız bir savaş kazanılamaz. Bazı muhabereleri kazansanız, kazandıkça coşup koşanız da, korkunç yenilgilerle dönersiniz sonunda. Siz onlarsız girdiğiniz bir savaşta halkı mahvedince, halkın da size çıkardığı bir fatura olur. Ağır!