Şans bazen gazetecinin başına gökten düşer. Kıbrıs'tan kaçırılan Atlas Jet uçağının içinde korsanlara en yakın kişi olan.....

Şans bazen gazetecinin başına gökten düşer. Kıbrıs'tan kaçırılan Atlas Jet uçağının içinde korsanlara en yakın kişi olan Mahmut Adas'ın telefonuna ulaşmam da öyle bir şanstı. Kıbrıslı dostlar sağ olsun! Haber kanalları uçaktan çıkanlarla konuşurken, ben, korsanların Arapça bildiği için son ana kadar yanlarında tuttukları Mahmut Adaş'la konuşabiliyordum.

Adaş'la konuşabilmek ne kadar şans-sa, korsanlardan biriyle konuşamamakda o kadar şansızlıktı. Adaş'ın "Türkçe biliyor "diye telefonunu uzattığı korsan bir gazeteciyle konuşmaya bir türlü razı olmadı. Belli ki, korsanlar uçakta kendi kimlikleri konusunda şaşırtmaca vermekten yanaydılar. Kıbrıs'ta Tefal'de çalışan ve İstanbul'a bir kursa giden Adaş'ın bana söylediklerine, herşeyi anladıkları halde, hiç müdahale etmediler.

"Lübanlı olduklarını ve eylemi El Kaide adına yaptıklarını söylüyorlar" dedi Adaş. "Lübnan'daki zulmü protesto etmek ve dünyaya duyurmak için yaptıklarını, İran'a gitmek istediklerini söylüyorlar. Başka hiçbir şey söylemiyorlar. Burada çok sıkıntılı bir durum var. Konuşacak birini bekliyorlar. Kimse bizimle temas kurmadı. Vali gelecek dediler, savcı gelecek dediler, hiç kimse aramadı. Bunlar da biri bizimle konuşsa da bitirsek diye bekliyorlar." dedi Adaş.

Adaş'ın çizdiği tablo ile yetkililerin çizdiği tablo çok farklı. Belki ilk kez bir uçak kaçırma olayında, pilotlar kokpitin camını kırıp uçağı terkediyorlar, ilk kez yolcular kendi inisiyatifleri ile kapıları açıp atlıyor ve korsanları içerde neredeyse yalnız bırakıyorlar. Olay farklı sonuçlansa, bütün bunlar operasyonel skandallar olarak anılacaktı kuşkusuz. Ama mutlu son, yetkililerin dünya sivil havacılık çevrelerinin dersler çıkaracağı bir durumla karşı olunduğu açıklamarına da zemin sağlıyor. Kim bilir, belki gerçekten de öyle.

Pilotların uçağı terk edişi, korsanlarla doğrudan temas kurmamak ve içeri teknisyen olarak gönderilenler aracılığıyla konuşmak... Bunlar Türkiye'nin sivil havacılık tarihine armağan edeceği yeni telk-nikler mi? Yolcuların kendi inisiyatifleri ile uçağı terketmeleri yeni bir ders olarak okuyacak dünya havacılığı? Yoksa mutlu son sadece bir şans eseri miydi? Benim havacılık bilgilerim bu soruları yanıtlamaya yetmiyor.