Yukarıdaki söz Pagina 12'nin Emilio Eduardo Massera'nın (85) ölümü üzerine geçen salı attığı manşet.

Yukarıdaki söz Pagina 12'nin Emilio Eduardo Massera'nın (85) ölümü üzerine geçen salı attığı manşet. Peki, kimdi bu kadar öfkeye mazhar olan bu şahsiyet. Kısaca yaşamıyla birlikte, bilebildiğimiz kadarıyla olan günahlarını dökmeye çalışalım.

1925'te Arjantin'in Entre Rios eyaleti Parana'da dünyaya geliyor. 17 yaşında deniz kuvvetleri harp okuluna yazılıyor. Arada diğer silahlı kuvvetler üyeleri gibi ABD'de amirlerinden gerekli eğitim ve terbiyeyi alıyor. 49 yaşında ise amiralimiz deniz kuvvetlerinin en tepesine yükseliyor. İlk yıl sonunda (1976) silah arkadaşlarıyla birlikte Arjantin'in son cuntası içinde yer alıyor. Arjantin cuntasını idare eden ilk üçlüden biri oluyor, diğerleri Videla ve Agosti. Massera, cunta döneminin en önemli işkence merkezi ESMA (Deniz Kuvvetleri Mekanik Okulu) komutanlığını yapıyor. Burada beş bin kişinin işkenceden geçirilerek öldürüldüğü tahmin ediliyor. Dört yıl sonra Arjantin cuntasının kendi iç 'demokrasi'si gereği yerini başka arkadaşına bırakmak zorunda kalıyor. 1976-83 arasında cunta ekibinin üçlüsü, üç defa değişiyor. (Herhalde yedikleri haltların sırayla tadına bakmak istediler.) Massera ise bu tarihten sonra gelecek politik hayatını örmeye, yatırım yapmaya başlıyor. Tabii bundan önce de yatırımları var, mesela; bir zamanlar arkadaşı olduğu, döneminin önemli bir sermaye grubunun başkanı Fernando Branca'yı, karısı Rodriguez Mc Cormack'ı elinden almak ve bu grubun mal varlığına el koymak için 'kaybediyor'. Bunun için 1983'te cezaevine giriyor. İlginç bir not daha, doğrudan cuntanın yönetiminde yer aldığı süreçle ilgili. Bir Monteneros şefi, Mario Firmenich'ten aldığı bilgiler sonucu farklı ülkelerde görev yapan elçiler Helena Holmberg, H. Hidalgo Sola ve Marcello Dupont'u sola yakın oldukları gerekçesiyle öldürtüyor. İlginç olan, kesinleşmemiş olmakla birlikte sol Peronist bir gerilla grubu olan Monteneros'ların şeflerinden birinin bu cunta mensubuna yakınlığı. (Bu durum tabii ki cuntaya karşı kararlı bir biçimde savaşmış olan bu grubun mücadelesini gölgeleyemez) Kesin bir bilgi olmamasının nedeni, bu kişinin cunta sonrası Meksika'ya kaçıp, bir daha ortada gözükmemesi. Gene bu zarar görmeyen şeflerden bazılarının daha sonra Menem hükümeti döneminde Menem'e yardım etmek üzere piyasaya çıktığı söyleniyor.

Massera, 1978'de politik bir yatırım yapma hesabıyla 'Conviccion' adlı bir gazete çıkarıyor. 1981 yılında cuntayı eleştirdiği gerekçesiyle on gün hapsediliyor. 1983'te demokrasiye geçişle birlikte Partido para la Democracia Social'den milletvekili adayı olmak istiyor. Fakirleri dert etmiyorlar o tarihte pek, ama varlıklı biri olan Fernando Branca'yı 'kaybetmek' bu hevesin önünde engel oluyor. Daha sonraki yıllarda gerçekleşen yargılamalar esnasında, şu suçlamalarla muhattap oldu: 83 cinayet, 623 insan kaçırma, 267 işkence, 102 hırsızlık, 201 dokümanlarda ideolojik değişiklik yapmak, 4 ev ve arazi işgali-elden alma, 23 kişiyi köle olarak kişisel hizmetlerinde kullanmak, 1 tehditle gasp, 1 doküman yok etmek, 11 çocuğa el koyma ve başkasına verme ve 7 işkence sonucu ölüm. Tabii bunlar sadece mahkemeye yansıyabilenler. Bu suçların çoğundan ömür boyu hapse mahkûm oldu. Fakat 1990'da Menem'in getirdiği bir afla -beş yıl kadar- ancak ceaevinde kaldı. Sekiz yıl sonra yine cezaevine taşındı, çocuk ve mülk hırsızlığından. 2002'de beyninde oluşan bir ur nedeniyle tahliye edildi.

2007'de geçmişte çıkan af, anayasaya aykırı bulunup iptal edilince sağlık nedeniyle bu sefer sadece ev hapsi cezası verildi. Geçen zaman zarfında, kendi yurttaşlarını öldürdüğü gerekçesiyle, İspanya, İtalya, Almanya ve Fransa onu yargılamak ister. Sağlık sorunları nedeniyle Arjantin mahkemeleri izin vermez.

Massera'nın arkasından söylenen şeyler arasında dikkati çekici olan noktalardan biri de bir sürü sırla birlikte öte tarafa intikal etmesi. Arjantin'de dönemin bir kısım sorumlusu yargılanmakla birlikte, bütününün yargılandığı söylenemez. Aslında dönemin suçlularının çoğu elini kolunu sallayarak geziyor. Çünkü durumları hukuki olarak açığa çıkarılamıyor. (Bunlardan biri, daha önce değinmiştim, Kardinal Bergoglio, kendisi hâlâ Arjantin siyasetinin etkili figürlerinden.) Sorun burada bir biçimde intikam almak değil kuşkusuz. Daha çok hesaplaşma sürecinin gerçek anlamda unutma denilen olgunun önüne geçerek, bir tür toplumsal değişime ön ayak olması. Geçmişle hesaplaşma sürecinin zaman zaman salt insan hakları mücadelesi gibi yürüdüğü de söylenebilir. Bu durumda, gözardı edilen diğer önemli bir yön daha karşımıza çıkıyor ki, bu cunta süreciyle birlikte hâkim kılınan ekonomik ve sosyal politikalar. Hatta olayın bu tarafının her açıdan belirleyici olduğunu ekleyebiliriz. Çünkü o dönem hayata geçirilmeye başlanan neo-liberal politikaların ürünlerini halen insanlar yoksulluk, işsizlik, açlık ve suç olarak katmerli bir biçimde yaşıyor. Cehenneme kadar yolu olanlara “güle güle” demekten başka elimizden bir şey gelmez, peki ya geride kalanlar?..