PEN Yazarlar Birliği Türkiye Şubesi tarafından oluşturulan "Duygu Asena Ödülü", önceki akşam Duygu'nun doğum günü olan 19 Nisan'da İstanbul Armada Otel'de yapılan bir törenle İpek Çalışlar'a verildi. PEN Türkiye Başkanı Vecdi Sayar...

PEN Yazarlar Birliği Türkiye Şubesi tarafından oluşturulan "Duygu Asena Ödülü", önceki akşam Duygu'nun doğum günü olan 19 Nisan'da İstanbul Armada Otel'de yapılan bir törenle İpek Çalışlar'a verildi.

PEN Türkiye Başkanı Vecdi Sayar, İpek Çalışlar'ın "Latife Hanım" kitabı nedeniyle Duygu Asena Ödülü'nü kazandığını açıkladı. İpek, ödülünü İnci Asena'nın elinden alırken sevincini şöyle dile getirdi:

-Siz benim halime bakarak aldanmayın, bu benim ilk ödülüm!

Böylece bir ödülde birden fazla "ilk" ortaya çıkıyordu.

Latife Hanım "ilk" kez bu denli kapsamlı olarak Türkiye kamuoyunun önüne çıkmıştı. Duygu Asena Ödülü "ilk" kez veriliyordu. İpek de "ilk" kez ödül alıyordu.

Ödül heykeli, Hüsamettin Koçan'ın olağanüstü bir tasarımından oluşmuştu. Minik kaidesinin üzerinde yükselen Duygu Asena imzası, heykele dönüşmüştü.

İnci Asena mikrofona geldiğinde sıcacık bir konuşma yaptı:

-Bu Duygu'nun olmadığı ilk doğum günü... Onu çok özlüyorum!

* * * 

Hepimiz Duygu'yu çok özlüyorduk. İçinde bulunduğumuz günlerde ona olan özlememiz daha da artıyor.

Neden?

Duygu'nun içtenliğine olan ihtiyacımız bugünlerde daha da yakıcı hale geliyor. Çünkü "hoşgörü-hoşgörü" diye yeri göğü inletirken sadece Hıristiyan oldukları için üç kişinin hunharca katledilmesine karşı şaşkınlıktan öte bir şey yapılamıyor!

Duygu Asena'nın boşluğu bu yüzden artıyor.

2001 yılıydı... Duygu Asena'nın da bulunduğu bir grup gazeteci İstanbul Filarmoni Orkestrası ile birlikte Mardin'deydik. Kentin yöneticileri bize Mardin'i gezdiriyorlardı, iki kelimenin biri "hoşgörü" olan söylemlerle kentteki dini yapıları gösteriyorlardı:

-Şurası Süryani kilisesi, burası Ortadoks kilisesi, şu gördüğünüz Katolik kilisesi, yanındaki Sinagog...

Herkesin aklından geçeni Duygu Asena yüksek sesle sordu:

-Bu kiliselerin cemaati var mı?

-Maalesef yok, bu yüzden kapalı durumdalar!

-Eee nerede hoşgörü?

Ortalık buz kesti. Duygu, "Duyguluğunu" göstermeye devam etti:

-Hepsini kaçırmışız!..

Hoşgörü masalına orada nokta konuldu, otele dönüldü.

* * *

Güzel sözleri seviyorduk. Ama sadece "oral bir tatmin" yaşamak için... Onun ötesinde fazlaca gayret gösterilmesine tahammül edemiyoruz.

İşte Malatya örneği ortada duruyor. Esas gerçek bu!..

Sadece Almanya'da 3 binin üzerinde cami açan Müslüman Türklerin ülkesinde üç kişinin İncil basıp dağıtmasına karşı gösterilen "hoşgörünün" ölçüsü boğazlarının kesilmesi şeklinde olabiliyorsa, bunu izah etmek mümkün mü?

Duygu'nun çıplak sorusu daha da kalın hatlarla ortaya çıkmıyor mu?

Sonra bu "hoşgörü"yü de açmak gerekiyor.

Hoşgörü, bir "kabahate" karşı gösterilen yumuşak tavrı açıklıyor. Türk Dil Kurumu Sözlü-ğü'nde "Hoşgörü"nün karşısında şunlar yazılı:

"Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiğince hoş görme durumu, müsamaha, tolerans."

Çoğunluktan olmayanların dini inançlarını yaşayabilmeleri "hoşgörü" gerektiriyorsa, bu durum onların güvence altında olduğunu gösterir mi?

Hıristiyanların özgürce ibadet edebilmelerine karşı her gün "özgürce" sözlü, yazılı saldırılar yapılabiliyorsa bu kışkırtmaların bir gün fiili saldırıya dönüşebileceğini kestirmek hiç de zor olmasa gerek.

Duygu Asena'nın yıllar önceki sorusu bugün daha yakıcı halde ortada duruyor:

-Nerede hoşgörü?

Duygu, sorularıyla yaşamaya devam ediyor.