Benim dışımda festivale davet edildiğini bildiğim diğer yegâne erkek sinema yazarı olan Ali Ulvi Uyanıkla ikimizi toplasanız 200 kilonun üstünde rahat çekerdik. Acaba seçim cüssemize göre mi yapılmıştı?

10. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'nden davet aldığımı söylediğimde karım benle gurur duyduğunu söyledi. Daha önce çağrılmamıştım ve bu daveti hak edecek ne yapmıştım bilmiyordum. Uçan Süpürge ekibi belli ki davet ederken seçici davranıyordu ve ben de ilk kez davet edilmiştim. Benim dışımda festivale davet edildiğini bildiğim diğer yegâne erkek sinema yazarı olan Ali Ulvi Uyanık'la ikimizi toplasanız 200 kilonun üstünde rahat çekerdik. Acaba seçim cüssemize göre mi yapılmıştı? Fokurdayan kazanlar ve uçan süpürgelerine binmiş, tiz kahkahalarıyla ortalığı çınlatan cadı görüntüleri gözümün önünden gitmiyordu.

Cuma akşamı otobüsten iner inmez akşam yemeğe davetli olduğumu bildiren bir telefon aldım festival yönetmen asistanı Nil Perçinler'den. İsviçre Büyükelçiliği Birinci Katibi Urs Beer evinde bir akşam yemeği veriyordu. Neyse ki beni yemeğe çağırmalarının nedeni beni yemek değilmiş. Belki de önce besleyeceklerdi...

Karnımı doyururken misafirlerle tanışmaya başladım. Kanada, İngiliz, İsviçre, Amerika, İran ve Türkiye'den kısa film yönetmeni birçok genç kadın vardı. Türkiye'den gelen konuklar arasında ise yönetmen Seçkin Yaşar ve Birsen Kaya (şimdi Zorel) da bulunuyordu. Birsen Hanım'ı daha önceden tanımıyordum ama 6o'h ve 70'Ii yıllarda 35 kadar avantür filmin senaryosunu yazıp yönettiğini duyunca çok şaşırdım. Birsen Hanım Türkiye sinemasının önde gelen birçok yönetmenlerine de asistanlık yapmıştı. Televizyonun gelişiyle sinemamız duraklayınca Birsen Hanım da evlenip Adana'ya yerleşmişti. Ve şimdi festivalin ve hatırlanmanın verdiği heyecanla yeni bir film çekme hayalleri kuruyordu.

SABİTE KAYA ETKİLEYİCİ
Kısa filmci kadın yönetmenlerin birbirleriyle ilişkisi de gıpta edilecek sıcaklıktaydı. Yemekten sonra İngiltere vatandaşı Farah'ın otel odasında toplanıp birbirlerinin filmlerini seyredip, yorumladılar. Ben de kendimi davet ettirmiştim. Ortamda tek erkek olmak biraz huzursuz ediciydi ama bu bana hissettirilen bir şey değildi. İranlı Tahereh hemşirelik deneyimlerinden yola çıkarak yoksul bir kadının çocuk düşürme deneyimini, Amerikalı Nina bir genç kızın trende rastladığı bir yaşlı adamla hayalinde kurduğu baba-kız ilişkisini, Kanadalı Kathleen yoksul bir babanın kızının dans okulu aidatını ödemek için yaptığı hırsızlığın kızı tarafından fark edilişini, İngiliz Farah Arap babasından dinlediği ve bir yaşlı, biri genç iki Arap'ın havaalanında karşılaşmaları üzerinden kuşak çatışmasını duyarlı bir dille anlatıyorlardı.

Seyrettiğim diğer kısa filmler arasında Sabite Kaya'nın Muş'un bir köyünde Türkçe bilmeyen Kürt çocuklarla Kürtçe bilmeyen bir Türk öğretmenin yaşadıklarını anlattığı filmi de oldukça etkileyiciydi.

Ne yazık ki Sabite istediklerini çekebilecek özgürlüğü hisse-dememişti ve bu da filme yansımıştı. Deniz Gamze Ergüven'in Can-nes'dan ödüllü kısa filmi 'Bir Damla Su' kuşak çatışmasını anlatan bir başka başarılı kısa filmdi. Alman Christine Lang'ın 'Gloria'sı, 'Paris, Seni Seviyorum'un Olivier Assayas'ın yönettiği Maggie Gyllenha-al'lu bölümünün benzeri bir hikâyeyi, bir sinema oyuncusuyla torbacısı arasındaki ilişkiyi oldukça başarılı bir sinema diliyle aktarıyordu.

Filmin oyuncuları Alice Flotron ile Halil Yavuz'un performansları da çok iyiydi. Dünyada FPRESCI ödülü verilen tek kadın filmleri festivali olan Uçan Süpürge'de bu yıl bu ödülü Mamoi Kaori'nin 'İncir Ağacı' adlı filmi kazandı.

KORKUYA MAHAL YOK, EVİMDEYİM
Festivalde Ankara Kulübü de gezi programımız içindeydi. Burada izlediğimiz Sey-menlerin dans gösterisi gerçekten etkileyiciydi. Seymenler yerel bir askeri örgütlenme biçimiydi temelinde. Dolayısıyla dansları da oldukça erkeksiydi.

Arjantinli sanatçıların 2001 krizi sırasında ekonomik ve sosyal çözülmeye sanatlarıyla yaptığı direnişi anlatan (seyrede-mediğim) 'Direniş Sanatı' adlı filmin yönetmeni Kanadalı Alexandra Guite Sey-menlerin dansından doğru mesajı aldığını şu sözlerle ifade etti: "Bunlar gerçek erkekler. Quebec'te böy-leleri yok!". Böylece bir kadın filmleri festivaline de Türk erkekliği damgasını vurmayı başarmıştı. Gördüğünüz gibi sağ salim evimdeyim. Uçan süpürgelere de binseler cadılar Türk erkeğine hak ettiği değeri verecek kadar sağduyulular. Korkuya mahal yok!

* * *

Dünyanın değil sabrın sonu
Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu'nu yarıda bıraktığımda 1,5 saattir sinemadaydım ve filmin bitmesine aşağı yukarı bir o kadar daha vardı. Eğer sonuna kadar kalsam yazacağım eleştiri farklı olacak mıydı? Hiç sanmıyorum çünkü olan bitenden hiçbir şey anlamı-yordum ve anlama ümidimi de kaybetmiştim. Aslında perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.

AYNI SIKICILIK VE KARMAŞIKLIKTA
Karayip Korsanları'nın ikinci bölümü de aynı manasızlık, sıkıcılık ve karmaşıklıktaydı. Fakat biz eleştirmenlerin anlamakta güçlük çektiği olay örgüsü, filmi çocuksu bir büyülenmeyle seyredenlere hitap ediyor olsa gerekti ki film gişede büyük başarı kazanmıştı. Yine öyle olacak mı yakında görürüz ama eğer ikinci bölümü sevmediyseniz bu üçüncü bölümü izlemeye hiç yeltenmemenizi tavsiye ederim.

Konuyu anlatmaya kalkmam saçma olacak. Tek bildiğim Jack Sparrow'un (Johnny Depp) Davy Jones adlı ahtapot süratimin hapsettiği öbür dünyadan kurtarılmasına çalışan birileri (Keira Knightley, Orlando Bloom, Geoffrey Rush falan) var. Sonra da bir şeyler oluyor. Jack'in babası rolünü oynayan Rolling Stones'un efsanevi elemanı Keith Richards'in sahneye çıkmasını bile bekleyemediğime göre, varın siz anlayın ne çektiğimi.

Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu
Orijinal Adı: Pirates of the Caribbean: At Worlds End Yönetmen: Gore Verbinski Oyuncular: Johnny Depp, Orlando Bloom Türü: Aksiyon, Macera, Fantastik, Komedi Ülke: ABD

* * *

Gangsterin komedyen olarak portresi
Geçen hafta gösterime giren 'Cinayet Gecesi'nde Anthony Hopkins mahkemede avukata gerek duymadan kendi kendisini savunan bir suçluyu canlandırıyordu. Karşısındaki savcı ise dava kaybetmemekle ünlüydü. 'Beni Suçlu Bulun'un kahramanı da benzer bir tavır alıyor, savcısı da benzer başarılara imza atmış biri.

Jackie DiNorscio (Vin Diesel) uyuşturucu ticaretinden 30 yıla hapse mahkûm edilir. Hapisteyken mensubu olduğu Lucche-se mafyasının davasından da yargılanmaya başlar. Ama Jackie beğenmediği avukatını şutlar ve savunmasını kendisi üstlenir. Jac-kie'nin savunması çoğu zaman bir stand-up komedyenin şovuna dönüşür. Ama Jac-kie'nin asıl özelliği mafyanın sahip olma iddiasında olup da hayata geçiremediği feodal bir ahlak anlayışına sonuna kadar sahip çıkmasıdır.

Jackie kendisini dışlasalar da, öldürmeye kalksalar da kimseyi ele vermez, kimseyi satmaz. Bu ahlak anlayışı takdire şayan olmakla birlikte görünüşe göre tamamen dayanaksızdır. Örgütün şefi, yani 'baba'sı Jackie'ye "adımı ağzına alırsan kalbini oyarım" der.

Kuzeni, Jackie'ye zaten 4 kurşun sıkmış ama öldürememiştir. Ama onlar 'aile'dir ve sonuna kadar savunulmahdırlar. Jackie karakteri soyu tükenen 'delikanlı' tipolojisi-ne bir saygı duruşu niteliğinde. Amerikan adaletine karşı tutumu ise daha belirsiz.

KENDİSİNE SAYGIN BİR YER BULACAK
Bir yandan eleştiriyor bir yandan da övüyor gibi. Özellikle hakimin insancıllığı kafka-esk bir dünyanın tam tersinde duruyor. Yılların yönetmeni, 81 yaşındaki Sidney Lumet '12 Öfkeli Adam'la mahkeme filmleri janrının bir klasiğini yaratmıştı. 'Beni Suçlu Bulun' da yönetmenin filmografisin-de kendisine saygın bir yer bulacak.

Beni Suçlu Bulun
Orijinal Adı: Find Me Guilty Yönetmen: Sidney Lumet Oyuncular: Vin Diesel, Alex Rocco Türü: Komedi, Suç, Dram Ölke: Almanya

* * *

Haftanın diğer filmleri:

Zamana Güzellik Kat
Orijinal Adı: Cashback Yönetmen: Sean Ellis Oyuncular: Sean Biggerstaff, Emilia Fox Türü: Romantik, Komedi, Dram Ülke: ingiltere

Tarih Öğrencileri
Orijinal Adı: The History Boys Yönetmen: Nicholas Hytner Oyuncular: Samuel Anderson, James Corden Türü: Komedi, Dram Ölke: ingiltere