IMF heyeti her yıl IV.Madde kapsamında Türkiye’ye düzenli ziyaretlerde bulunup kamu görevlileriyle görüşerek , tespit ve önerilerini

IMF heyeti her yıl IV.Madde kapsamında Türkiye’ye düzenli ziyaretlerde bulunup kamu görevlileriyle görüşerek , tespit ve önerilerini raporlaştırıyor. Bu kapsamdaki “Program Sonrası İzleme” raporu 30 Temmuz 2010’da IMF Yönetim Kurulu’nun onayından geçerek yayımlanmış bulunuyor.
Peşinen söyleyelim, bu raporun Türkiye ekonomisinde kriz öncesi ve sonrasında yaşananları nesnel bir şekilde değerlendirebilmesi mümkün gözükmüyor. Doğaldır ki, tespitler yanlı olduğundan çözüm önerileri de sağlıklı olmayacaktır. Niye böyle? Çünkü değerlendirmeye konu olan makroekonomik politikalar bizzat değerlendirmeyi yapan uzmanların bağlı olduğu IMF’nin denetim ve gözetimi altında belirlenmiştir. Bu tespitimiz Mayıs 2008 sonrası için (bilindiği üzere, IMF’li yıllar Haziran 1998-Mayıs 2008  dönemini kapsıyor) de geçerli, çünkü IMF’siz geçen ve devam etmekte olan bu dönemde AKP iktidarı tarafından izlenilen politikalar da IMF patentli (ayrıntısı için Orta Vadeli Program’ları değerlendirdiğimiz yazılara bakılabilir).Dolayısıyla, IMF güdümü IMF’siz geçen dönemde de devam ediyor. Hatta bazen açık, doğrudan müdahaleler de söz konusu olabiliyor. 2009 bütçesi görüşmelerinde yatırım ödeneklerine ve tarım desteklerine  son dakika kısıtlamalarının getirilmesi ve  2010  yılı Orta Vadeli Programı’na Mali Kural’ın alınması bu tür bir müdahalenin çarpıcı örneklerini oluşturuyor.
Dönemin sorumluluğu IMF politikalarında olunca, yapılacak şey bu politikalara meşruiyet kazandırmak olacaktır. Bunun yolu ise olaylara pembe gözlüklerle bakmak ve tahrifat yapmaktır. Bu kaçınılmazdır, sorumluluğu olanların yanlışlarını ortaya koyabilecekleri serinkanlı bir değerlendirme yapabilmesi mümkün değildir.Nitekim de öyle olmuştur. Rapor, baştan aşağıya yanlış ve tahrifatlarla dolu bir metne dönüşmüştür.
Bunların en çarpıcı olanı,Türkiye’nin krizden nasıl etkilendiğine ilişkin tespitte  yapılan tahrifattır. Rapor,sağlam makro ekonomik politikalar ve reformlar sayesinde Türkiye’nin krize Avrupa’nın yükselen pek çok ülkesinden daha güçlü bir durumda girdiğini ileri sürüyor. Yani , IMF “Türkiye krizi programımız sayesinde hafif atlattı” demeye getiriyor. Hemen belirtelim, bu sav temelsizdir; Türkiye ne göreli olarak krize güçlü  girmiş ne de göreli olarak krizden güçlü çıkmıştır. IMF kaynakları dışındaki yerli ve yabancı çalışmalar incelendiğinde, Türkiye’nin 2008 öncesinde gelişmekte olan ülkeler arasında en kırılgan ekonomi konumunda olduğu görülür. Bu kırılgan yapı ise bizzat sağlam olduğu iddia edilen IMF patentli makro ekonomik politikalar ve reformların bir ürünüdür. Ulusal tasarruf hacmini daraltan, dış tasarruflara (ağırlıklı olarak sıcak paraya)dayalı , istihdam yaratmayan, ithalata bağımlı bir kalkınma modeli benimseniyorsa ve IMF tarafından bu dayatılıyorsa, bu tür bir ekonominin kırılgan bir yapıda olacağı çok açıktır. Nitekim son krizde bu yapı nedeniyle, iddiaların aksine Türkiye en fazla etkilenenler sıralamasında ilk sıralarda yer alıyor.
Bunun gibi, yer darlığı nedeniyle değinemeyeceğimiz daha bir çok tahrifat dolu tespitler var.Önerilere gelince…Bunlara değinmeye bile gerek yok. Çünkü çoğu bilindik, kemerleri sıkmaya yönelik, şablon çözüm önerileri. Geleneksel neoliberal saplantıların bir ürünü olan bu önerilerin krize rağmen değiştirilmeden tekrarlanması düşündürücüdür.
Bunlar hiç kuşkusuz tartışılmaksızın referandum sonrası açıklanacak 2011 Yılı Orta Vadeli Program’da satır satır yer alacaktır. Çünkü IMF’siz IMF Programları dönemi ne yazık ki devam ediyor.